Ağzımda hiç bilmediğim dillerin şarkıları... O uzak yerlerde, o geçilmemiş denizlerde birileri söylemiş bunları. Anlamadığım acıları, hiç tatmadığım sevdaları taşıyorum sırtımda. Onlar kadar sevdalı, onlarınkinden çokça acı... Kabul etmediğim savaşlara giriyorum onlarla. Onların marşlarıyla... Ellerimde tanımadığım insanların dokunuşları var. Buz gibi eller avuçluyor yüzümü. Sımsıcak dudaklar değiyor dudaklarıma. Aynı güneşe

uyanamayacağım, aynı havayı soluyamayacağım o insanlarla. Onların tanrılarına inanıyorum. Onların dillerinde dualar okuyorum, ilahiler söylüyorum. Nasıl şükrettiklerini hiç bilmiyorum ama şükürler ediyorum. Biliyorum, onlar da arıyor beni. Benim dilimde şarkılar söylüyorlar. Benim tanrıma inanıyorlar, dualar okuyorlar. Beraberce reddediyoruz savaşları. Biliyorlar onlar da aynı güneşe uyanmadığımızı ama o güneşin yeri geldiğinde hepimizi uyandırdığını. Benim de onlara dokunduğumu, başlarını okşadığımı, öptüğümü görüyorlar. Ben geçti, dediğimde anlamazlar, geçeceğini bilir onlar. Tanrılardan çok birbirimize inanıyoruz aslında. Hiç görmediğimiz o insanlara... Birbirimizden habersiz delice seviyoruz birbirimizi. Yazık ki hiç dokunamayacağım onlara, sarılıp uyuyamayacağım kollarında geçti diyemeyeceğim onlara, geçmediğini hep bilecekler. Umutsuzlar, acılarının geçmesini çaresizce bekliyorlar, çok azlar. Yine ağzımda onların şarkıları.