Sokağın tozu, sırtımı sıvazladı bugün
Dün de geri dönüşüm kutusu elimi tutmuştu aniden
Hiç de yağmura benzemeyen bir yağmur yıkadı titremelerimi
Neden titriyorum son günlerde
Neden bakamıyorum göz bebeklerine insanların
El sıkışamayan insanlara kızarken
Neden her baktığım göz rahatsız edici, diyorum.
Cam gözlü bir kedi, kafasını sürüyor yılların yükünü taşımış
Menzili sayılmamış bacaklarıma
Kaç kez sessizlikte anılarımı çitilemişim
Kaç kez ağlamışım yastık seanslarında
Kimse saymamış,
Ve mikroskopla ince bir yılan derisi inceleyen ilkokul çocukları
Sanki en muhteşem göz benim gözümmüş gibi bakarken
Birden büyüyorlar,
Ben büyüyüşleri de alıp çıkıyorum teneffüse
Hiç de çaya benzemeyen bir çay alıyor hararetimi
Dün de aynısı oldu
Alınan hararetimle el ele çıktım bahçeye
Çay sonrası kahve, kahve sonrası çay
Hiç de kafein olmayan hiç de tein olmayan
Bir aşkı uyuyorum,
Yumurta topuk ayakkabılı ağır abiler gibi göğüs kılları fışkırtılmış gömlek yakaları gibi
Altın zincirli boyunları, boncukları asla 33 olmayan tesbihleri gibi
Rüyanın birinden diğerine kaya kaya uyuyorum.
Öfkelerime giydirdiğim uyku tulumunu o geri dönüşümden almıştım işte
Pikeye dönüştürüp geri koyuyorum.
Çünkü yaz geldi, günler uzadı, sivrisinekler çıktı
Babam sinekleri avlamadan uyumayacak
Ben de çocukluğumdan uyanmayacağım. Kolonyayla ovulmuş şakaklarımda babamın şifalı elleri.
Utangaç bir sonbahara hazırlayacak birazdan beni
Ne muhteşem bir masaldı yıllar önce yaşamak.
Pireler berberdi, develer tellaldi
Sen gözlerimi, saçlarımı parlatan şey,
Sen gülüyordun.
Ben gülüşüne gülüşüne dönen hiç de pervaneye benzemeyen bir pervane idim.