Sevgili benlik saygım,

Yorulmadın mı hiç zihninin içerisinde, seni mutsuzluk döngüsüne prangalayan o incitici seslere kulak asmaktan, hiç yorulmadın mı, yaralarının başrolü olan figürlerin senin hakkındaki düşüncelerini tek gerçekliğin eylemekten? Peki ya, bir koltuğun üzerinde aylarca fark edilmemiş bir örtü misali görmezden gelindiğin, felaketin ardından yepyeni felaketler gelmesin diye susturulduğun, değer verdiğin insanlar, sanki küçücük bir çocuğun elindeki en sevdiği oyuncağı yere fırlatmış misali seni yaralasalar bile sırf onların yaşamı çıkmaza sürüklenmesin diye susmak zorunda hissettiğin anıların seni alt etmesine nasıl izin verebiliyorsun? Zihninin içindeki fısıldayan, göğüs kafesinin tam ortasındaki boşluğa mıh gibi kazınmış, seni yerden yere vuran o sesler hangi kaçmak istediğin duyguların bir yanılsaması?

Ah içsel dengemin en değerli unsuru olman gerekirken yargılanma korkusunu tek gerçekliğim haline getirerek sarsıntılar abidesi olan benlik saygım, o kadar çok isterdim ki etrafına duvarlar örerek seni korumayı, insanlara "hayır" demesini bilerek seni kanatlarım altına almayı, yaşamış olduğum adaletsizliklere haykırarak seni gözetebilmeyi en çok da senin yok sayılmana "dur" diyebilmek için mücadele edebilmeyi ve en kıymetli kazanım olarak her aynaya baktığımda veya kendimle her baş başa kaldığımda benliğimi sevebilmeyi...

Belki de artık nefes almaya devam ettiğim bu serüvende birbirimizin ellerinden tutar, birbirimizin incinmesini en aza indirgemeye çalışırız, ne dersin? 

Yıllardır seni ihmal eden dostun C.