raylarına uzan hayatın

yüzüne özgürce çarpan yağmurun altında

bekle...

barutu kavuran yıldırımlara aç ağzını şimdi

köşede solan güllerin nöbeti bende

merak etme

demiri eze eze geliyor

varlığı var ile yok kavgasında

kükreyen, kurşundan bir canavar gibi hayatın

hayatını yere gömmeye

ıslak etini hınçla dövmeye geliyor

bekle...

rahmine dönmeye çalışan

dünyaya yabancı bebekler gibi emekle

kat ettiğin yol

hak ettiğin yaş

seninle işte

ne kaldıysa dudağının kıyısında öfkeden

hepsini dişle!

başın dönüyor, başın girdap

okçular yanında yaylarını ıslatıp

ucu kızıl kıyamet cigaraları düşmana saplıyor

ölüler peşi sıra surda

seni bekliyor

bekle...

gelecek elbet yatağını titreten düş

mutlak öfkelerini taşıyan vagonlar

arsız küfürlerle koşuyor üstüne

sen kirpiklerinde dalsız yaprakları uyutmuş

kavgasını, ahını

atını, toprağını ihanetle unutmuş

kanadında bir yarasın karganın

kabuklanacaksın

bekle...

iki elimin var gücüyle yırtılan derimde

yangınların buruş buruş hatırası

aynada tüten yüzümün paslı öğütüsü

ve üstümde çırılçıplak bir örtü

kolluyorum geceyi

toprağa esir düşmüş yağmurun beslediği

iki soğuk yılana uzattım sırtımı

ben de ezileceğim seninle

bekle...


her şey hiçe dönecek elbet

beklemekten tükenince.