Son bir iki yıldır çektiğim tanımsız ağrıyı doğum sancısına benzetmek isterdim. Ama ya bu şey doğumun değil de ölümün acısıysa? Onu bekleyip göreceğim.

Beklemek, oldukça aşina olduğum bir edim. Neyi bekliyorum derseniz buna tatmin diye cevap verirdim. Tatmin olmayı bekliyorum. Yaşamdan tatmin olmayı... Bu oldukça kibirli bir tavır kuşkusuz. Ancak son zamanlarda kendimle ilgili rahatsız edici bir şey fark ettim: Ben kibirli bir insanım. Gündelik hayatta beni görenler bunu duysalar şaşıracaklardır. Çünkü kambur ve bakımsızım. Duruşumdan eğrilik, bakışımdan tedirginlik akar. Peki neden kibirli olduğuna kanaat getirdin derseniz bunu açıklamak oldukça güç. Yaşamdan sürekli memnuniyetsizlik ve tatminsizlik duymak, hep içten içe "daha iyi olmalıydı" diye yaşamı suçlamak... Halbuki kendi acziyetimi kabul etmek daha adil ve daha erdemli bir tavır olmaz mıydı? İşte bunu kabul edemediğim için, yaşamı yargılayan bir egoya sahip olduğum için kibirli olduğumu düşünmeye başladım.

Kendimi gözümde büyütmeyi bıraktım. Dünya ben mutlu olayım diye dönmüyor, yaşam ben tatmin olayım diye akmıyor. Bu akışa katılamıyorsam, bu okyanusta kendime yer bulamıyorsam bu benim sorunum. Ne mutlu akışa katılıp yaşamı tüm zıtlıklarıyla kabul edebilenlere...