ee, anlat, dedim. 

ne anlatabilirdi ki? anlatacakları yüzünden okunuyor, ağzından çıkacak her kelime ömründen bir gün çalacakmış korkusuyla susuyordu. uzun ve boş bakışlarını keser gibi oldu. devam ettim.

anlat. 


(yoruldum, yorgunum. attığım çığlıkların fısıltıya dönüşmesinden yoruldum. beklemelerim, beklemelerimden yoruldum. inanmadığım, umudumu yitirdiğimi sandığım yaşam müsveddesini beklemekten yoruldum. soluduğumu hissetmiyorum artık. bir el, lütuf gösterir gibi bir yerlerden nefes taşıyor bana, ikinci el nefeslerim bu mahcuplukla çıkıyor ciğerimden. damarlarım, “yazıktır şu garibana” der gibi kan pompalıyor. sanki idama mahkum edilmiş bir caninin hayatından sona kalan kırıntılar bahşedilmiş bana, “al tepe tepe kullan da bitir bu ömrü” denmiş. adına yaşamak dedikleri bu rezil fanilikle ayaktayım sanırım. bilmiyorum. gülmeyeli, işin kötüsü gözlerimin içini güldürmeyeli çok oldu sanki. haksızlık. sahi… çok oldu değil mi? sanki bir eve girmek, korunmak istemişim de bana evin kolonu olmayı reva görmüşler. temeli çürük bir binanın çatlaklarından soluk alınabilen derme çatma kolonunun içine sıkışmışım. çalık bir duruş sergileyerek bakanları iğrendirmişim. yorulup da kolona dayanmak isteyenler eğreti yapıma baktığı an vazgeçmiş gibi. gelen geçen genzini temizliyor, ayak diplerimde balgam birikiyor artık. salt pisliği omuzluyorum, salt iğrençliği… bunu hak edecek, dahası omuzlayacak bir yüreğim olduğunu bilmezdim. bu kadar gençken üstelik, bunca ezayı yüklenebileceğimi düşünmemiştim. şimdi okuyorum. hoş, okuduğum satırlar zihin süzgecime takılmadan kaçıyor. içerideki pisliği görünce gireleri gelmiyor ya… durup aynadaki “ben”e bakıyorum. tiksintili bir küçümsemeyle dönüp gidiyor. yansımasız, bensiz kalıyorum. biri dokunsa kolon yıkılacak, tuzla buz olacağım. zerrelerimi çimento tozundan ayıklayamayacaklar diye korkuyorum. bundandır susmalarım. yüzümden tüm âleme akan sövüşlerimi durduruyorum işte. bir yıkılsam, hele bir yok olsam rahatlayacağım, biliyorum. yine de bırakamıyorum şu yaşamak dedikleri rezili. biliyorum, herkes sever katilini. ama bir ben nefret ediyorum, biliyorum.) 


ne yapacaksın, dedim. 


(hiç… o ünlü sakallının dediğini hatırla, at sineği misali. “ben”i varlığımla rahatsız etmeye devam edeceğim. çok doldum, hâlâ doluyorum, doldukça taşıyorum, taştıkça eksiliyorum… hepsi bu. eksilmeye devam edeceğim.)