Hiçbir yere ait olamamak. 

Kitapları her zaman boyuna göre ya da yayınevine göre dizerdi. Tüm bu düzenin içinde bir tane kitabı vardı ki hiçbir yere ait olamamıştı. Boyu diğerlerinden daha küçüktü, onların biçiminde değildi. Daha kısa ve geniş bir kitaptı. Yayıneviyse diğer hiçbir kitabınki ile aynı değildi. Ne zaman kitaplığını düzenlese onu nere tıkacağını bilemezdi. Bugün yine kitaplığını temizleyeceği tutmuştu. Tüm kitapları indirdi. Hiçbirini bir sıraya dizmemeyi düşündü fakat bu kendi hayat ritmi ile ters düşüyordu. Karar verdi en sevdiği kitapları ilk raftan başlayarak dizecekti. İlk sıraya düşen o biçimsiz kitap mı olacaktı? Hayır. En sevdiği kitap o değildi. Okumayı en çok ertelediği kitaptı; yersiz ve biçimsiz olan. Öfkelenip koltuğuna oturdu. Kitabı atmayı düşündü ama kitap atılmazdı ki. Sonuçta elbette onu okuyacağı gün gelecekti. Kitabı çantasına attı. Gittiği her yere onu da götürdü. İş yerinde oldukça sakindi. Çalıştığı arkadaşlarıyla konuşma açısından pek iyi sayılmazdı. Telefonu çaldı. Annesi arıyordu. Her bayram olduğu gibi haftasonu akrabalarına gideceklerini söyleyecekti. Çünkü üç gün sonra bayramdı. Kendini içten içe huzursuz hissetti. Akrabalarının gelecek ile alakalı planlarını sormalarını istemiyordu. Gelecek için bir planının olmadığını söylemek istiyordu fakat o boş kafalarının içinde geçen cümleleri duymamak için kaçamak cevaplar veriyordu. Onun için tek bir an vardı. O da şimdiydi. Yaşamalı, hissetmeli, iletişim kurmalı, içini açmalı ve mutlu olmalıydı. Hatta bazen mutsuz, sinirli, bıkmış da olmalıydı çünkü yaşam onun için sadece bunlardan ibaretti. Annesinin telefonunu bu yüzden açmadı. Gitmek istemiyordu ama gideceğini de biliyordu aslında. İş yerinden sonra yakın arkadaşları ile buluştu. Onlarla iletişim kurma konusunda oldukça iyiydi. Arkadaşlarıyla yaşadığı tek sorunsa fikirlerini açığa vurduğunda, karşısında durup ona kendi fikirlerini kabul ettirmeye çalışmalarıydı. Elbette karşısındaki kimse bunu bilinçli yapmıyordu ama o her şeyin farkındaydı. Eve yorgun şekilde kaldığında ne düşünmesi ve ne hissetmesi gerektiğini bilmeden kendisini televizyonun karşısına attı. Sadece ekranı izledi. Ne izlediğine dair de bir fikri yoktu. Çantasındaki kitabı hatırladı. Gidip eline aldı. Önce yayınevlerine uymadığı için kapağını yırttı. Sonra boyunu ve enini diğerleri ile aynı yapmak için güzelce her sayfayı denkleyerek kesti. İşte şimdi istediği her rafa koyabilirdi. Bunu yaparken oldukça eğlenmişti. Bir raftan alıp diğerine koyuyor. Kitaplığındaki muazzam düzene hayran kalıyordu. İçten içe bir zafer duygusu yaşayarak sarhoş olmuştu. Düzeni bozan hiçbir şey yoktu artık. Gidip yatağına yattı. İki ay boyunca hayatı aynı şekilde devam etti. Bir akşam kitaplığına baktığında, şekillendirdiği kitaba gözü takıldı. Ciltsiz olması hoş durmuyordu. Eline aldı. Kitabın isminin olduğu her yer yırtılmış ve kesilmişti. Kitabı merak etti. İsimsiz kitabı eline aldı ve koltuğa oturdu. Sayfalarını açtığında tüm cümlelerin eksik olduğunu, her sayfanın başının ve sonunun kesildiğini gördü. 

Beril Hilal KILIÇ.