Hayli zamandır ağlıyorum, neredeydin?
Gelişini nasıl beklediğimi merak ediyorsun değil mi? Yarım asırdır seni nasıl andığımı, ne şekillerde ağladığımı, hangi yolların müdavimi olduğunu gözlerimin...
Seni bekleyişim seninle beraber olduğumdan daha da acıydı, evet seninle oluşum da acıydı; beklemek kadar değil elbette. Evimizin birkaç fersah ötesindeki o göl senin yapmadığın çok şeyi benim için yaptı, bakma gözlerime şu şekilde yalvarırım... Kızıyorsun evet ama ne yapayım söyle, bu zamana kadar olmayan sendin tüm benliğinle ve şimdi gözlerimi senden kaçırıyor olmama bile kırılıyorsun... Benim yerimde olsan ne yapardın? Bak gözlerin bile cevap veremiyor, bakamıyor. Gölün ne yaptığını sormuyorsun, bu kadar mı korkuyorsun vereceğim cevaptan veya bir gölün bile senin yapamadığı şeyi yapabilmiş olmasından bu kadar mı çekiniyorsun? Boğazımdaki yumru konuşmamı engelliyor ama yapacağım bunu. Konuşunca hafifliyorum, bu yaşadıklarımın benim üzerimdeki tesiri gözle görülmeyecek derecede hafifliyor içimde... Bir gece uykumdan ürpertiyle uyandım, ne kadar uğraştıysam uyuyamadım, kendimi bahçede buldum, hayır geliyor mu diye yolunu gözetlemek için değil. Yürüdüm yürüdüm yürüdüm... Gölün kıyısına oturdum, yıldızlar yüzümü görmeme izin verecek kadar aydınlıktı o gece bereket versin; kendime baktım ama yalnızca bakmak için bakıyordum inan, o şekilde ne kadar süre öylece kaldım bilmiyorum. Göldeki yansımamın bir su damlasıyla dağılıp dikkatimi dağıtmasıyla kendime geldim, sonrası yalnızca acı... Evet göl bile yaşlarımı davetkar bir şekilde aldı da sakladı içinde kızmadan, kırmadan, dökmeden... Gömleğine yaşımı silmeme hiçbir zaman müsaade etmeyişin ilk defa o gece, bütün gücüyle sarstı beni. Yerle bir oldum. Bu yüzden sonrası yalnızca acı... Sevgilim, döneceğin saate kadar seni bekliyor olacaktım biliyorum ama görüyorsun gidişini aklımdan atamıyorum...