Merhaba Bianca. Her gün yazmaya başladım sana. Acımı bu satır aralarında dillendiriyorum. Kimliklerimi kaybettim. Her şeyim yok olmaya başladı. En beğendiğim tabuları tabutlarını elime geçen üç paslı çiviyle çiviledim. Hayatımsa her şeye rağmen devam etme kararlılığını koruyor. Kendi kendime konuşma süremi uzattım. Günde bir saat kendimle konuşmaya başladım. İnsanlara anlatacak hikayem kalmadı. İnsanların içinde anlamımı kaybettiğimi fark ettiğim günden beri yalnızlığıma sıkıca tutundum. Yalnızlığın iki farklı boyutu olduğu kanaatindeyim. Yalnızlık, insanlara karşı sorumsuzluk ve sosyal varlık olan insana karşı atılmış en büyük kazıktır. Neye inanmadığımı biliyorum. İnsanların kendi üzerinden atmak için inkar ettiği kendi kötülüklerini başkasının üstüne fırlatmasına ve hayal dünyasında kendisinin vicdanına karşı sorumluluğunu yerine getirdiği fikrini uçurumun başından aşağıya fırlattım. Şeytana uymak deyişini insanın içindeki şeytanına göz kulak olma deyişiyle değiştiriyorum. İnsanlar iyiliklerini, mutluluklarını, aklımızda olan bütün iyi şeyleri kendi hanesine yazarken kötülükleri ya da kötü olduğunu düşündüğü her şeyi başkalarının hanesine yazıyor. Bir eylemin sorumlusu o eylemi gerçekleştirendir. Eylemin iyi veya kötü olmasını insanlar belirliyor. Yaratılmış bir iyi ve kötünün olduğunu söyleyebilirim. İyiye ve kötüye olan tabularımı bir köşeye bıraktım. O köşede unutulmaya mahkum bıraktım. Geriye o köşeye dönmeyeceğimi biliyorum. Çok yüzlülük boyutunu zorlamaya çalışanlardan iğreniyorum. Kişiliklerini kendisi yerine başka insanlardan taklit eden taklitçi kişiliklerinde altında mükemmel bir güçsüzlük hissi yatması yeteri kadar korkunç. Ağızların içinden çıkan kelimelerin birçoğunun konusu şehvet ve şöhret. Arzularını ilkel boyutlarda doyuran bu kalabalığın kendini içinde yok ettiğinin farkında olmaması da kalabalığa verilmiş en büyük ceza. Zira tanrı müdahale ediyorsa Dünya'ya bazı insanları davranışlarından dolayı cezalandırıyorsa yaptığı en büyük cezanın bilinçsiz ve ilkel yaşama konusunda bir müdahale söz konusu olabilir. Aklıma bir anda " Ya bilinçli ve insanlık için yaşamak en büyük cezaysa?" sorusu geldi. Böyleyse durum daha vahim. İnsanların neye inandığı umurumda değil. İster inançlı ister inançsız olabilirler. Benim için önemli olan inançlarının insanlığa ne çeşit bir katkı sunduğudur. Kendinden olanları bir köşede toplarken kendinden olmayanları bir köşeye atan insanlarınsa kendini azınlık hissettiği ortamlarda ne çeşit bir canavara dönüştüğü görmenin utancını ben bu satır aralarında yaşadım. Doğrusunu toplulukta savunan insanların azınlık kaldığında itaatkar tavrı omurgasız bir kişiliğe sahip olduğunu gösteriyor. Oysa biz bilime göre omurgalı canlılar sınıfına girmiyor muyduk? Her ne olursa olsun miras olarak benimsenmiş her fikrin sadece o korkunç kalabalıklara aittir. Yaşamak her insanın görevidir. Nasıl yaşamayı bilmek ya da öğrenmek istemekse gerçekten hayatı önemseyen insanların görevidir. İnsan her nerede olursa olsun toplumun mirasına sahip çıkma arzusuyla doğar. Bazılarıysa bu tabuya karşı çıkar. İlk başta bu karşı çıkanların sonu hüsrandır. Karanlık Avrupa papazından çok insanına sahip çıktığı için bu satırları sana bir saniye içerisinde gönderebilme seçeneğim mevcut. Hala kilisenin otoritesi altında olsaydı bu insanlar ne olurdu? Her ihtimali bir bir anlatamam. İnsanın her şeyden bir beklenti içerisinde kalması günün sonunda insanı vasıfsız bir elemana dönüştürecektir. Çayım soğumuş. Etrafta süzülen ve odanın ortasında biriken dumanların içerisinde kaldım. Her saniye kendi kendimi zehirliyorum. İnsanların içinde? O canlı boşluğun içerisinde ne güçlükle nefes aldığımı bilmeni isterdim. Bu kadar yazının sonunda kendime " Her şey anlamsız." diyebilmek yaptığım en büyük aptallık. Ben bu aptallığı uzun süredir benimsemiş bulunmaktayım. Böyle bir var olma biçimiyle hiç olmama ihtimali arasında bir fark göremiyorum. Zamanı önemsememeye, kuralların teker teker yıkıldığını görmeye, korkularımdan sığındığım ahlaka gerek kalmadığını bilmemenin mutluluğu bir nebze olsun içimde beliriyor. Ölüm, yaşam kadar güzel ve anlamlıdır. Ölümsüz olmanın varlığının bu Dünya'da keşfedilmemesi ezilen, zulüm gören insanlara verilen en büyük ödüldür. İnsanların ölümsüz olduğunu düşünmek dahi istemiyorum. Bir ölümsüzlük durumunda ne göreceğiz? Şimdi ne görüyorsak aynısını göreceğimizi biliyorum. Bir tarafta obezite hastaları diğer tarafta açlıktan ölen insanlar göreceğiz. Bir tarafta sermayenin gerçek sahipleri diğer tarafta sermaye için didinen işçileri göreceğiz. Şimdi demokrasi popüler. Dünya'da tam bir demokrasinin hakimiyet sürdüğünü söylemek ironik olur. Ben anlatım tarzıma bakacak olursak şimdiye kadar komedi anlatmadığımı biliyorum. Demokrasinin hakimiyetinde neden insanların arasında adil bir paylaşma yok? Safsata. Tamamen safsata. Umarım, papazlar bu tabulaşmış demokrasinin getirmiş olduğu günahı çıkarabilirler. Etrafımdaki evlerin içinde ışık yok. Kafamdaki evlerin içinde ışık yok. Umudum her geçen gün elimden yavaş yavaş kayıyor. Beni anladığını düşünmüyorum Bianca. Beni anlasaydın şimdi yanımda olman gerekirdi. Her ilişkinin bir sonu var. Şimdilerde yalnızlığımla baş başayım. Yalnızlığın insana sadakatinden şüphe edilmemesi gerektiği kanısındayım. Sigaramı yakacağım. Soğumuş çayımı tekrar tazeleyeceğim. Düşünmeye kaldığım yerden devam edeceğim. Bıraktığım tabular içerisinden birini seçip üstünde kafa patlatıyor olacağım. Gece uzun, insanların bağlılığın daha uzun. Gece sessiz, kafamın içinde dönen sesleri dinlemeye başlasaydın ertesi günü yaşamak istemezdin. İyi günler dilerim Bianca. Bütün karanlıklar benim. Kafamın içinde dönen tilkileri kafamın içine hapsettim.
hiçliğe varmak
Yayınlandı