Merhaba Bianca. Son yazdığım mektubun üzerinden kaç gün geçti? Bilmiyorum açıkçası. Günlerin nasıl geçtiğini bir türlü anlayamadım. Hep bir çaba içerisindeyim. Ne için çabaladığımı bilmiyorum. 28 yıllık hayatımda tam manasıyla yaşadığım günleri düşününce ne kadar az olduğunu görebiliyorum. Zevksizlik, tatminsizlik en üst noktaya ulaştı. İçimde en ufak bir merakın kalmadığını söyleyebilirim. Anlamını bulacakken yarım bırakılmış bir arayışı noktalamaya yakın olduğumu söyleyebilirim. Hiçliğin içerisinde kaybolacağım. Şanslıysam insanların zihinlerinde birkaç yıl yer edineceğim. Gelip geçiciliğin ve önemsizliğin içerisinde kendi yükümü bir kenara bırakmak istiyorum. İnsanların istekleri arasında kayboldum. Bireylerin üzerindeki bu etkili baskının infilak etmesi kaçınılmazdır. Ben ne istiyorum Bianca? Dünya'nın dibini avuçlarımda gezdirirken hayat adına ne isteyebilirim? Ne istediğimi bile bilmeyecek kadar acizim. E-posta ya da sosyal medya hesaplarından seni rahatsız etmek istemedim. Kullanmadığımı söyleyebilirim. Her şeye anında ulaşmanın insanların bir şeye ulaşma isteğini zamanla kırıyor olduğunu gördüm. Şimdiyse herkes sermayenin peşinde. Her ağızdan duyduğum ' Şu sermayenin ucunda bir tutarsam ömrümün sonuna kadar rahatım.' lafı trajik gelmeye başladı. Kapitalin yarattığı en büyük pislik kendinden başkasını düşünmeyen, her geçen gün önemini yitiren, empati becerisinden yoksun şaklabanlardır. Her yer palyaço dolu. Her yerde çocuk olmaması bu palyaçoların gerçekten palyaço olmadığını gösteriyor. Dilencilik artık sokaklardan taştı. Ekranların içinde gördüğümüz yüzlerin palyaçolukla karışık dilencilik mesleğini icra etmesini izliyoruz. İnsanlar bu palyaçolara sermayeler akıtıyor. Akıl alır gibi mi Bianca? Marx'ı yaratan sermayenin şimdilerde palyaçolar yaratmasını izliyoruz. Özel hayatın gizliliği dediğimiz olayın artık pek bir önemi yok. Boy boy çekilmiş fotoğraflar, videoları kendimizi özel hissettiğimiz sayfalarımızda paylaşıyoruz. İnsanları tanımanın kolay yöntemleri çıktı. İki fotoğraf sağa kaydırmanın hemen her şeyi gün yüzüne çıkardığı bir aptallığın kurbanıyız. Romantizmin anası son on yıldır ağlıyor. Realist bir bakışla insanlar her geçen gün birbirlerini çabucak tüketiyor. Toplumda artık görünmeyen bir anarşi hakim. Gün yüzüne ne zaman çıkar bu anarşi? Elbette bu konuda tam tarih veremiyorum. Falcı değilim. Eski tabuların yerini yeni tabuların aldığını görüyorum. Bu sürekli böyle devam edecek. İnsan kendine asparagas birkaç inanç bulmak zorunda olduğunu hissettiği müddetçe bazı tabu imparatorlukları yıkılıp yerine yenileri kurulacak. Şimdi en revaçta olan tabumuz burçlar. İlişki yorumlarına ilgi duyan insanlar bile var. Burcuna göre gün gün nasıl bir hayatla karşılaşacağın hakkında yorum yapılabiliyor. Yılın en şanslı burcu, aşk sayfasına yelken açacak burç ve daha nice birkaç safsata. Ürpertici. Dünya iki zeminden oluşur. Soyut olarak düşünmeni istiyorum. Rasyonel olan dünya ve irrasyonel olan dünya. İnsan, akıl ve akıldışı olanın ortaklaşa varolmaya çalışan bir nesnedir. Her şey ufacık ekranlara ve ufacık zamanlara yerleştirildi. Şimdiyse insanların şikayetçi olduğu ortak nokta bir türlü bitmeyen sıkıntıları. Yürümeyi iki yılda öğrenen insanların hayatlarını iki dakikalık insanlarla doldurmasından, kafasının içindeki fikirleri on saniyelik dinletilerden öğrenmiş olduğunu varsayması ve akıllılık taslaması ne kadar içler acısı. Emeğin her geçen gün daha düşük fiyatlara satıldığını göreceğiz. Sanıyorumki insanlar en sonunda birbirini yiyecekler. Savaşın artık yavaş yavaş yeryüzüne tohumları atıldı. Ne zaman yeşerir bilinmez. Artık keşfetmek, merak etmek, bilme ihtiyacı yeterince doygunluk sınırına ulaştı. Bardağın içindeki suyun yeterince dolduğunu görüyor insanlar. Geriye taşmasını beklememiz kaldı. Kıyamet gününden bahsedilir. İnsan kendi neslini bitirecek bir geleceği inşa etmeye uzun zaman önce başladı. Yavaş yavaş gün yüzüne çıkıyor bu inşanın ürünleri. Dünya'nın sonu hep merak edilmiştir? Yaşamın bir sonunun olduğu bilinen bir gerçek. Peki, her şeyi tüketen bu zaman Dünya'yı ne zaman tüketmeye başlayacak? Zamanın bu görevi insanlara verdiğini düşünüyorum. Merakımı aklımla gidermeye çalışsam da Dünya'nın sonunu bulmaya yetecek kadar zamanım olduğunu düşünmüyorum. İnsanların kabul etmediği şeylerin yanlış olduğunu söyleyemem. İnsanların kabul ettiği şeylerin doğru olduğunu söyleyemem. Bu durumun sadece yöresel olduğunu ve insanlar tarafından gün yüzüne çıkarıldığı kısmı daha mantıklı geliyor. Bir çeşit gard alma alışkanlığı. Geçmişte yaşamış bizleri var eden insanların içinde bulunduğu, bulunması gerektiği bir alışkanlık. Nesiller boyunca süreklilik konusunda önemli yollar kat etmiş bir alışkanlık. Dille, yazıyla, anıyla aktarılmış bir perspektif alma yarısı içerisindeyiz. Sanatın, edebiyatın, felsefenin, dinlerin konusu olmuş taraftarlarının yeni taraflar yaratma alışkanlığı. İnsanların hala kabileler halinde kendi gruplarını oluşturduğu gerçeğini göz ardı etmememiz gerekiyor. Bir tarafta krallıklar diğer tarafta demokrasiler. Bir tarafta bir dinin mensupları diğer tarafta başka bir dinin mensupları. İnsanlar sadece kendi başlarına hareket edemezler. Muhakkak yaşadığı toplumlardan taşıdığı izleri görürüz insanların içinde. Birey, toplumun bir parçasıdır. Tek başına kaldığı zaman bireyin yalnızlıkla başa çıkma becerisinin gün geçtikçe azalacağını görmemek için kör olmamız lazım. Muhakkak bir tarafta kendine bir yer bulma telaşı içerisindedir. Bir, her zaman ikiye yanaşır. Aşkta, sevgide yalnızlıkla başa çıkamayan bireylerin kendinden feragat ederek diğerine yaranma çabasıdır. Üzgünüm, Bianca. Fikirlerimden dolayı beni affetme. Tek suçum düşünmek. Bu durumun bedelini yalnız ben ödüyorum. Neyse, kapatalım dükkanı. İyi günler diliyorum.