Hiçlikteki sesleri duyduğunda, onları ilk kez duyduğunda ve son kez hissettiğinde, kendinle göz göze geldiğinde aklının o hiç bilmediğin köhneliğinde, algılayabiliyordun henüz.
Bir an için duru ve berrak, sonrasında tanımsız.
Orada bulduğun o ürkek delilik, bir an sonsuza dek kaybolmuş gibi ve bir an için mutlak bir varoluş ile belirirken, anlamak istiyordun; gözleri zamanın dudaklarına takılı kalmış bir katatonik gibi.
Hissizliği tanımlayabilir miydin?
Oysa içinde duran bu boşluğu başka bir şeyle açıklayamazdın.
Düşünmenin yorgunluğundan kurtulmak için kendini umursamazlığın cezbediciliğine bıraktığında, yıkıntıların arasındaki anılarının cesetleri üzerinden gözlerini çekip düşmanının bakışlarındaki nefretin kanını dökmek istiyordun.
Ve şimdi buradasın.
Varılmış bir hiçbir yer.
Tarihin tüm anlam yoksunluklarını ihtiva edercesine kuraklaşmış ve beyhude...
Yürünmedi üstelik, atılacak bir adım daha varken, yürünmedi.
Sona ulaşamamış adımların atıldığı yerde bir yol bu Araf,
kendi yabancılığının sana tek tanıdık gelen yeri.
Küllerin romantizmi şu yaşamak denen.
İçinde yanan ateşten geriye kaldın.
Biraz kızıl ve biraz gri.
-Erkan Kasisyah Erarslan