Hissetmenin kötü olduğu yıllarda yaşadım.

Bir açığını verirsen

Kalbini yerinden sökecek aşk çakallarının ortasında kaldım.

Kurdular tuzaklarını sevgi kutularına,

Kırdılar kalemlerimizi korkusuzca

Vurdular prangaları düne bugüne ve yarına.


Hissetmenin beni yıkacağını bilemezdim.

Ben sevgiyi masallardaki gibi olur sandım.

Ufuktan doğan güneşin kızıllığı

Sayısını dahi bilemediğim yağmur taneleri

Ciğerime dolan toprak kokusu

Ve uzanamadığım gökyüzü penceresi

Duyurdu bana bir yalnızlık sesi.


Hissettiğim her gün yok olacağımı söylemediler.

Ruhuma dökülen isyan kezzabı eritmiş bedenimi meğer.

Mor menekşe yapraklarında

Köy ekmeğinin o taze sıcaklığında

Meğer kaybedenlerin kazandığında ya da

Dayanılmaz sandığımız anlarda savaş bitmiş.

Çünkü bu son kaybedişmiş.


Hissettim ve hissettikçe bittim.

Gönlümün kayıplar mezarlığına her yeni gün bir kürek vurdum.

Üstünü örttüğüm buz dağı bakışların taşlaştığı an,

Ve üzerinde güller açtığı eğreltili bir zaman

Hissizlik diyarına ben de göçüp gittim.


Şimdi hissizlikten geriye kalan birkaç parça anı,

Kaybolup giden yarınlara kalmadı ne adı ne sanı.