Bebeklikten ele aldığımızda öğrenmeye başlamamız etraftan duyduğumuz sesler ile başlamaktadır. Bir harfi, bir kelimeyi ve bir cümleyi bilmeyiz. Kendimizi anlatmak için farklı ses tonlarında kendimizi ifade ederek iletişim kurmaya başlarız. Her bir sesin ayrı bir anlamı vardır. Muhtaçlığımızın esareti ufak ufak konuşmaya başladığımızda sonlanır.

 

Konuşmaya adım attığımızda ise bu kez de diretmeye başlarız her şey o an olsun söylüyorum önceden dile getiremiyordum ama şuan söylüyorum derken ki yakınmamızdan mıdır? Kalbimiz küt küt beynimiz yeni yeni bağlantı kurmaya başladığından odak süremiz de çok düşük ve de değişkendir. Çocuğumuz, kardeşimiz, yeğenimiz veya dışarıda gördüğümüz bir çocuğa da yakınırız. Hayat meşguliyetinden ve kendi doluluklarımızdan dolayıdır ki geçmişimizi unuturuz veya farkında olmayız.

 

Ara dönemleri atlayıp 20'li yaşları ele almak istiyorum. Burada da yaptığımız şeylerden etkilenmeye başlarız. Meslek sahibi olmuşuz artık seslerimizi insanlar dinliyor ve bu sesler sonucunda da aksiyonlar alınıyor. Bu bizim varlığımızı kanıtladığımız mutluluk veren bir noktadır. Tıpkı senelerce sadece kendi görevini yapan rüzgarın karşısına çıkan taşları şekillendirip kendi varlığını kanıtlamasına da benzer. Benzeyişine rüzgar anlam veremez ama insan buna yorumluyor. Onun sesi bize etki eden kuvveti ise taşlara topraklara ve de devam ettirdiği kendi yaşantısına…

 

Yazmak ile uğraşıyorsanız eğer ilk etapta yazdığınız şeyleri tabiki kendinize de olabilir. Hatta saklamak istersiniz. Bir çok yazarda görülen belli dönemlerde vefat ettikten sonra çoğu ünlü olur başkalarının keşfi ve paylaşması ile ün sahibi olurlar. Bazıları da şanslı mıdır? Paylaşımda bulunmak isterler ve yazdıklarını halka açarlar.

 

Buradaki durumu kendi açımdan ele alırsam eğer uzun dönemdir yazan bir insan değilim. Geçmişteki karalamalarımı kaybettiğime de üzülmüyorum. Yazdığım şiirleri paylaşıyorum çünkü fayda sağlamak beni mutlu ediyor. Fayda sağlamayı da kendi hissettiklerimi farkında olduğum şekilde kendimce anlatmaya çalışıyorum. Bu dönemde pek çok okuduğum yazardan şairden etkilendiğimi ve benzetmelerini sanatla harmanladıklarını da biliyorum. Bu süreçte olmak beni ayrıca mutlu ediyor çünkü hem üretim yapıyor hem pazarlamasını yapıyor ve de son dönemde bunun geri dönüşlerini alınca beni mutlu ediyor. Burada karşılıksız bir şey yaptığımı söyleyerek kendime yalan söylemek istemiyorum. Karşılığını da insanlara olan faydama ve onları okumaya yazmaya teşvik ederken toplumsal konuları da korkusuzca (bazen korkuyorum :) ) ele almak beni üretken tutuyor.

 

Bugün 30 Ağustos. Zafer Bayramımızın sevincini içimde hissederken bir yandan da bugün ilk kez kendi yazığım bir şiiri benden başka bir insanın hatta sıkı bir okurun sesinden dinleme fırsatına erişmiş olmanın mutluluğu da beni kat be kat yükseklere çıkartıyor. İnsanların onu överken yanlarına eklemiş oldukları şiir de güzel ifadeleri bir kitap olmadan dahi kitabım varmışçasına bende bir etki yarattı. Başkasından kendi cümlelerimizi günlük konuşmalarımızı taklit adı altında sıklıkla duyarız. Ama konu sanat ile örtüştüğünde ve topluma açık bir konuda yani çokça eleştiriye açık bir alanda kötü bir yorum şimdilik duymamak da ekstra beni mutlu ediyor. Mutluluğumun sebebi ise doğru noktalara parmak bastığımın duygusunu bende pekiştiriyor. Gerçi kötü yorumlar da beni kötü yönde etkilemiyor çünkü yapmak istediğim şeyin farkındayım ve her insana fayda sağlamak gibi olağan dışı bir düşüncem de yok. Bu yüzden hayvan sevgisi, vatan sevgisi, tarihi yanlışlıkları vb. konuları insanlara belli başlı dönemlerde hatırlatılması gerektiğini düşünüyorum. Medya, diziler ve bizlere empoze edilmek istenen onlarca şeyin içerisinde gerçek benliğimizden uzaklaşıp robottan daha robotlaşıyoruz. Herkesin kendi kafasında kurulu bir mekanizması var ve bu konu insanları kendine dönüş adı altında yalnızlaştırmaktan ibaret.