Yazmıyorum uzundur. Yazmak, durmak istiyor çünkü. Durup yavaşlamadan olmuyor. En son ne zaman yavaşladım, onu da hiç hatırlamıyorum.


Kendi hayatımın değişimine, dönüşümüne, kısa sürede evrildiği yere, son sekiz ayda olanlara çok uzaktan bakıyor gibiyim. Film izliyor gibiyim hatta. Hayatımda zor şeyler olurken; yüreğim, savunma mekanizması olarak bazen böyle tepkiler veriyor. Diyor ki; bu, işin içindeyken olmayacak, bunu en iyisi ben başkasının hayatıymış gibi izleyeyim. Nasıl kararı veriyor, nasıl sadece seyirde kalabiliyor, nasıl her olan biteni haykırıp anlatmıyor, isyan etmiyor veya nasıl anlamlandırmaya çalışmak istemiyor da zamanla çözülür, soğur, geçer diyor, bilmiyorum. Bilmeye de gerek yok gerçi, herkes farklı yaşıyor işte, mutluluğu da acıyı da. 


Yaşarken içime çok sinen ve de hazmetmesi çok zor olan şeyler arasında geçen günler içinde öyle bir koşuyorum ki, duramıyorum. Bu hız beni tam olarak ne gibi şeylerden koruyor, bilmiyorum ama şimdilik böyle. Her yerde koşuyorum. İşte, sokakta, düşünürken, yemek yerken, müzik dinlerken falan. Yavaş hiçbir şeye tahammülümün olmadığı zamanlar… Tuhaf ama hatıralardan aşina olduğum zamanlar. Bir şeye daha aşinayım. Bir süre sonra yavaşlıyor hayat. İzleyiciyken yine başrol oluyorsun, duruyorsun, dinginleşiyorsun, rahatlıyorsun. Ne olursa olsun geçiyor işte, sonra da iyileşiyorsun.