Bir yıldız kaydı o gece. Tuttuğum dilek gerçek olmadı. Olduramadım. Bir hayat dilemiştim en çok bizli bir hayat. Çıktım sokağa, karşıma çıkan ilk kediye hal yandım, nedenini sormayın, kediler özeldir. Önüme çıkan ilk kafeye oturdum, duvarlarına dokundum, buraya ne çok anı bırakmışız. Bir çay söyledim, hiç huyum değil pişman olmak, genellikle kaybederim ve biter ama ne kaybettim tam anlamıyla ne de bitti. Kalktım, sağanak yağmur altında sırılsıklam olana kadar yürüdüm, zaten yağmurda şemsiye açanlar korkaktır. Sonra o ilk yıldızın kaydığı yere gittim, denizin huzurlu sesi ve kokusu yağmurla karışınca bir yuva dinginliği verdi bana. Bir hayata karışmış olmayı isterdim. İki insanın arasında bağ yaptığı o aksesuara can verdim ben, sonra kaldırıp attım denize. Daha kendi canımla aramda bağ kuramamışken başkasına nasıl ortak olayım? Bir dergi aramızda bağ oldu bazen bir ayraç. Nesnelere anlam yükledim ben, onlara tutundum. Sonra ne mi oldu, geçtim aynanın karşısına ağladım. Ayağa kalktım ya da -mış gibi yaptım. Onlar inandı. 'Vay be' dediler ardımdan 'ne güzel oynadı'. Evet oynadım, zorundaydım. Bugün olsa yine oynardım. Ama sonra anladım asıl kötü ben değilmişim, kediler özel değilmiş ve nesnelerin bir anlamı yokmuş. Bunca ay sonra yok olana ve başka bir bedende var olana yazdım ben. Evet yenildim. Yıllara sığdırılamayacak anıları bazen günlere bazen saatlere sığdırdım, bolca mutluluk tohumuyla. O tohumlar yeşerdi ama çiçek açamadı, açtıramadım. Kırgınlığım olduramadıklarıma. Olanlara hasret, olacaklara bir belki, seni bir hoşça kala sığdırdım.