Güneşin kızıl saçları henüz dolduruyordu dünyayı, aklımda sen vardın. Sabahın körüydü yine; önümde bir kitap ve sırf seni hatırlatsın diye sert bir kahve vardı. Kitabı elime alıp okumaya başlamıştım ama ne okuyordum? Her cümlesinde seni arıyordum, bir karakteri sana benzetip en sevdiğim karakter haline getiriyordum ama yazar karakteri gönderiyordu sonrasında. Bana inat mı? Sırf daha çok canım acısın diye evren bana mı oynuyordu? Her neyse sana karşı hala umudum var dedim ve hep boş verdim o karakterleri...

Tarihe bir baktım ki tam bir sene önce o gün beraber kahkahalar ile eğleniyormuşuz "beraber". Sana sarılacağım günü saydım hep, sayılı bir gün değildi, zaman hiç geçmedi. Seni içime hapsettim, sana ulaşmaya çalışıp rahatsız etmeyeceğime dair bir söz verdim kendime ve yazmadım. Senin yazacağını biliyordum çünkü kıyamazdın bana. Şayet artık kıyıyorsun gerçi...

Bir baktım güneş tam anlamıyla doğmuş, ben ise başımı balkon masasına yaslamış gözlerimden akan yaşları silmeye çalışıyorum, kendimi toparlamaya çalışıyorum çünkü hala hükümsüzlüğün hakimiydim, becerdim mi bilmiyorum, sonrası biraz karanlık bir gün olmuştu...


21.08.20