Hayatımızın belli anlarında etrafımızdan kopma ihtiyacı duyarız. Bunu bir mesafe alarak değil bir ruhsal uzaklaşma olarak yapma ihtiyacı duyarız. Bunu ya bir şeyler izleyerek ya da dinleyerek gerçekleştiririz. Bu süreç için de çevre ile tüm bağlantımızı koparıp izlerken ya da dinlerken bağlantı kurduğumuz dünyada sürdürürüz hayatımızı. İzlemenin etkisi bizi ruhsal olarak uzaklaştırsa da müzik dinlemek kadar bizi başka bir boyuta taşımaz aslında. Müzik ritimlerinin verdiği o tınılardaki huzur, o yaşanılanın enstrümanlar aracılığıyla pekiştirilip üzerine sözlerin eklenmesi kendimizi başkasının dünyasında bulmamızı ve kendi yaşamımıza da bir pay çıkarmamızı sağlar. Her müzik türü ya da ezgisi bunu sağlamaz elbette. Dünyanın her yerinde klasik pop türü belli hareketli ritmik notlara bağlı kalıp sadece anlık enerjimizi yükseltmeyi amaçlar. Klasik pop müzikte yeni bir dünya ile bağlantı kurmak ya da başka bir dünyaya girmek olasılığı oldukça güçtür. Diğer türlerde bunun gerçekleşmesi ihtimal dahilindedir. Örneğin iyi bir caz eserindeki piyano ritimleri ve dalgalı olmayan ritimler bizi farklı bir boyuta geçirebilir. Ancak dünya üzerinde öyle bir müzikal anlamda zengin bir coğrafya var ki her tür ve her sözde bizi farklı bir boyuta çekmeyi başaramaması mümkün değildir.
Ortadoğu tarih boyunca zengin ve bereketli bir coğrafya olarak kabul görmüştür. Kültürel zenginlikleri birçok coğrafyadan fazladır. Yemek kültürünün yanı sıra topraklarının bereketi ve örf adetleri ile sürekli konuşulan ve belli yanları ile de örnek alınmaya çalışılan bir coğrafya olmuştur. Müzikte örnek alınmaya çalışılan o yanlardan biridir işte. Özellikle de enstrümanların ritimleri ve seslerin kullanımı birçok ülke tarafından alınıp kendi ülkelerine uyarlanmaya çalışılmıştır. Çünkü dünyanın hiçbir yerinde enstrümantal olarak bu kadar çeşitlilik söz konusu değildir. Ortadoğu eserlerinin neredeyse tümünde birden fazla yaylı, vurmalı ve üflemeli enstrüman kullanıldığını görmek mümkündür. Hatta kendi ülkemizde de arabesk müzik olarak adlandırılan türün çıkış yeri Ortadoğu'dur. Arabesk müzik bu zengin enstrüman kullanımını birebir kopyalamış hatta belli ölçüde ses ve ritimleri kopyalayarak kendi tarzını oluşturmuştur. Arabesk müzik bilindiği üzere acı, keder, hüzün, isyan gibi temaları işlemektedir. Bu sebepten dolayı Ortadoğu müzikal yapısından parçalar alıp tarz oluşturması tesadüf değildir. Çünkü Ortadoğu müziği hüznün müziğidir. Hiçbir eser yoktur ki içinde acı barındırmış olmasın. Yıllar boyu ve hala savaşlarla, ekonomik buhranlarla mücadele eden bu coğrafyada en hareketli eserlerde bile hüznü ve acıyı hissetmek mümkündür.
Ortadoğu'nun birçok ülke ve şehri bu müzik yapısını bünyesinde bulundurmaktadır. Ancak bir ülke var ki bunu damarlarına kadar hissederek yaşayandır. Ortadoğu'nun belki de en güzeli, betimlemelerin yetmediği ama yıllar boyu acı ve hüzün bulutlarının yağmur olup yağmaktan çekinmediği Lübnan. Lübnan tarih boyunca sürekli savaşlar yaşamış ve kendi siyasi çekişmelerinden dolayı hep bir iç kargaşa durumu ile karşı karşıya kalmıştır. Bünyesinde Paris ile bir tutulan şehir olan Beyrut'u barındıran ülke, bu şehir için yazılan o hüzün eserleri ile de bilinir. Halkın bile bu çekişme ve karmaşadan bıktığı Lübnan da en hareketli müzik eserinde bile bu duruma dair bir şeyler bulmak mümkündür. Bu yapıdan kaynaklı birçok dünyaca ünlü sanatçı doğmuştur. Onların seslendirdikleri eserler ile birleşme, bütünleşme ve hüznü yaşamıştır Lübnan halkı. Tek dertleri huzurlu ve mutlu bir yaşam olan halk müzik eserleri ile bu isteklerini hüzünlü taraftan dinleyerek pekiştirmektedir. Vatan sevdasının, yaşanılan buhranın bile aşkın önüne geçtiği bir ülke Lübnan. Mezhepsel olarak ayrı taraflarda olan aşıkların sevdalarını yaşamalarının söz konusu olamadığı ülke, yaşayana ağır ama dinleyene eşsiz eserler armağan etmiştir. Ülkenin ve dünyanın önde gelen sanatçısı Fairouz en ünlü eserlerinden biri sayılan "Bhebak ya lebnan" da ülkeye olan aşk ve ülkenin içinde bulunduğu durumu şu sözlerle ifade etmiştir;
"Sana yakın,
Birçoğu sürgüne gitse bile kalacağım,
Acı ve dayanıklılık
Ey bu tatlı ıstıraplar.
Ve sen, benim favorimse, beni bıraktın,
dünya bir yalan olurdu!
Deliliğinizde bile sizi seviyorum, çünkü aşkın bizi bir araya getiriyor,
Dağıldığımızda ve toprağınızın bir tanesi Dünya'nın hazinelerine eşit olduğunda"
Bu sözler bize ülkenin müziklerine dair en iyi örneklerden birini sunmaktadır. Diğer sanatçıların aşk ve mutluluk eserlerinde de aynı lirik yapısını görmek mümkündür. Lübnan en hüzünlü günlerini ne zaman yaşamayı bıraktım dese tekrar hüzün bulutları toplanıp yağmaya devam etti üzerine. Bu bereketli hüzün yağmuru eserlerde de sürmeye devam edecek gibi duruyor. Dinleyen açısından bu zenginliği yaşayıp eserleri dinlemek ne kadar hüzün ve acı verse de kendi hayatımıza da indirgeyip bir şeyler buluyoruz. Lübnan belki de sadece kendi hüznünü müziğe yansıtmıyor, belki de bizim de hüznümüz bu. Aslında her dinleyen kendini buluyor o yağmurun altında...
Lübnan müziğini tanımak için naçizane birkaç eser önerisi:
Fairouz - Al Bostah https://www.youtube.com/watch?v=-wbLBZmL43Q
Ziad Rahbani - Ayshe Wahda Balak https://www.youtube.com/watch?v=tSmkAq6sg10
Marcel Khalife - Ommi https://www.youtube.com/watch?v=GLMa1yGNDVQ
Julia Boutros - Wa2if ya zaman https://www.youtube.com/watch?v=pGv5w2Z55dE
Fairouz - Lİ Beyrut https://www.youtube.com/watch?v=jo3KcpkzmW0