Çocukluğum, hüzünle anıldığını bilseydi eğer kıpkırmızı kesilirdi şüphesiz. Kara kaşlarını çatar, minik ayaklarını sertçe yerlere vururdu. Ne demek şimdi bu derdi kızgınlıkla. Ne diye suçluyorsun beni? Nankörsün sen, nankör. Birlikte güzel günler geçirmedik mi? Geçirdik. Her boyuttan çeşit çeşit oyuncaklarımız vardı. Onlarla oynar, hayaller kurardık. Televizyon izlemek için okuldan eve koştuğumuz zamanları hatırlamaz mısın hiç? Yemeğimizi bile onun karşısında yer, gözlerimizi bir an olsun ekrandan ayırmazdık.


Bahar gelişlerinde beş litrelik bidonlarda bisikletimizi yıkar, tekerlerine hava basardık. Bodrumda durduğundan tekerleri sönerdi hep, bilirsin. Bisikletimizle ise kamyonlarla ve traktörlerle az yarışmadık. Dik yokuşlardan kendimizi aşağı bıraktığımızda hiç olmadığı kadar canlı hissederdik. Görüyorsun ya, günümüzü gün ederdik! Dahası kötü söz nedir bilmezdik, bazı ufak yalanlar söylesek bile kimi kimseyi incitmezdik. Söz dinlerdik, ödevlerimizi günü gününe yapardık. Bizden uslusu yoktu üstelik. Tombul yanaklarımızı sıkanlar hele, hiç eksik olmazlardı. Yanaklarımız acısa da bilirdik sevildiğimizi. Ne çabuk unuttun tüm bunları.


Öyle şey olur mu hiç, güzel çocukluğum? Dünmüş gibi hatırımda her birisi. Lakin sana dayatılan ahlaki değerleri ensende devamlı hissettiğinden şüpheleniyorum. Yanlış eylemlerin hepsinden büsbütün kaçındığını görüyorum şimdilerde. Fark etmesen de devamlı korku içinde yaşadın sen. Hata yapmaktan, yargılanmaktan, eleştirilmekten, sevgiden yoksun kalmaktan öylesine korktun ki... Senden istenilen şekilde davrandığında diğerleri tarafından kabul göreceğini düşündün. Oysa o küçücük aklın ve kocaman kalbinle sevgiyi pek yanlış değerlendirdin.


Öyle ya, o zamanlar çok küçüktün benim güzel çocukluğum. Büyümek nedir bilmezdin ki en çok bu yönünü kıskanırım. Bakıyorum da hala çatık kaşların. Bütün bunları seni kızdırmak için söylüyor değilim. Bugünlerde seni üzdüysem ya da hayal kırıklığına uğrattıysam özür dilerim demek için laf gevezeliği yapıyorum şunun şurasında. Kupkuru özür yetmez diyeceksin, biliyorum. İçinden oyuncak çıkan Kinder Sürpriz çikolatasından isteyeceksin. Sen de az değilsin. Şekerin zararıyla ilgili sana nasihatler vermeye kalkışacak değilim, biliyorum ki ne desem kulak asmayacaksın. Bu yüzden izninle sohbetimize kaldığı yerden devam edelim.


Seni hüzünle anmaktan vazgeçmemi mi istiyorsun? Peki öyleyse, yalnızca bugün için senin hatırına hüznü bir kenara bırakacağım. O halde biraz da içimizdeki saklı yapılardan bahsedelim. Bakma bana öyle, ben de yeni yeni göz atar oldum ruhumuzun o hücresine. Öyle bir saklamışız ki bulması hiç kolay olmadı. Neden mi bu kadar uzun sürdü? Bir de soruyorsun! Kalbimize gömdüklerimizin varlığından bile bihaberdin sen, hiç keşfe çıkmadın ki.


Görünüşe göre hüzne boğulmadan iki kelime edemez hale gelmişim. Elden ne gelir? Bir yanımda hüzünlü, diğer yanımda sen. Kardeş kardeş oynarsınız artık. Ben mi? Az sonra katılırım aranıza.


Nasılsın sorusunun üzerinde hiç durmayan sen, ne zaman sorsalar iyiydin. O zamanlar gerçekten iyi miydin çocukluğum, yoksa gerçekliğe taş çıkartacak türden bir oyunculuk mu sergiliyordun? Bakıyorum sen de mahzunlaşıverdin. Gerçekten nasıl hissettiğini düşünen birisine rastlamadın demek. Öylesi varsa bile önemi yoktu, çünkü senin kalbine ulaşamamıştı bir kere. İnsan bir kere sevildiğini hissetmedi mi şaşaalı sözcükler havada asılı kalmaktan öteye geçemezmiş meğer.


Peki şimdi kalbimize ulaşan birileri var mı diye merak ediyorsun, biliyorum. Bu soruya yanıt vermek için vakit daha erken, güzel çocukluğum. Çünkü sevgiyi düşünmesi üzerine görevlendirdiğim tilkiler kuyruklarını henüz yakalayabilmiş değiller. Sevgi hissedilen bir şey değil midir diye mi soruyorsun? O küçücük aklından kim bilir yine neler geçiyor? Sen iyisi mi çikolatanı eritmeden ye, evin dört bir yanına dağıttığın oyuncaklarınla oyna. Beklentinin olduğu hiçbir bahçede sevginin yetişmediğini nasıl anlatabilirim ki sana?


Öte yandan hislerim üzerine uzun uzadıya düşündüğümü dile getirebilirim. Bugünlerde yalnızca sevgiyi değil, içimde yaşadığımı sandığım her türlü duygunun da altını üstüne getiriyorum. Belki altı göze daha hoş gelir, kim bilir? Sahi, seni bu yüzden çağırmıştım yanıma. İyi olup olmadığını öğrenmek için. Görüyorum da benden aşağı kalır yanın yokmuş, çocukluğum.


Kirli çamaşırlarını edepsizce ortaya döküyorum ki benimkiler arada kaynasın. Kendi yanlışlarımla yüzleşme cesareti bulamadığımdan sana çatmakla ukalalık ettim. Siz küçüklerle nasıl konuşulması gerektiğini de unutmuşum, belki de hiç öğrenemedim. Diline beylik cümleler yerleştirmekten de ötesi gelmedi elimden. Sen iyisi mi yum ağzımı, aç gözümü. Sana doğru uzanan ruhumun bir ucundan tut. Hücremizi beraber keşfedelim. Kim bilir daha neler göreceğiz?


Resim: Semih Akgül - Street Children In the Rain - İllüstrasyon