Huzur, huzurlu olmak. Çok istediğim ama bir o kadar da başaramadığım hallerden birisi. Çünkü dünya özellikle huzurunuzun kaçması için bilerek ve isteyerek yaratılmış canlılarla dolu. Genel olarak bu canlılar verdikleri rahatsızlığa anlam katabilmek için gürültüyü ve gürültülü araçları da kullanıyorlar. Ama bu sefer hazırlıksızdım. Çok sessizdi...

Evin ile işin (okul da olabilir veya her gün gittiğin bir yer vesaire) arasındaki yolda halk bahçesinin* olması. Evet bunu tam da halk bahçesinde oturup huzurlu bir şekilde karton bardakta çay içerken düşünüyorum. Böyle durumlar insana monoton hayatın yorgunluğunda bir nebze de olsa huzur vermeli. İnsanlar bu tarz küçük şeylerle huzurlu olmalı. Beni sinirlendirip huzurumu kaçırmamalı! Neyse, kafamda nasıl bir iş bulursam bu yolu kullanabilirim, halk bahçesinin kapılarından her gün en az dört kere geçebilirim diye düşünüyorum. Doğru geometriler ile kendime bir iş beğeniyorum. Kordondaki devlet dairesi, boğazdaki kafeler, seyyar ancak hep aynı yerde mısır satışı yapan tezgahtarlar... 

"Türk müsün?"

Evet bahsettiğim zihnimin duvarlarını çatlatan, camlarını dıştan yüzüme kıran, yani huzurumu kaçıran an burası. Bisikletiyle geldi, tam önümde bisikletini daha durdurmadan sorusunu sordu: "Türk müsün?"

Orta yaşlarının sonunda asker emeklisi kılığında

-daha sonra öğrendim ki öğretmen emeklisi- bir adam. Önünüze bisiklet ile böyle bir soru gelmesi haliyle insanı o an şaşırtıyor. Bir de benim beynim yavaş çalışıyor böyle durumlarda... (çoğu durum) Ortada etnik bir gerilim oluşacak kadar bir süre sessiz kalıp sadece adamın yüzüne baktım. Sonunda Türk'üm diyebildim. Daha sonra şehre ne kadar mülteci geldiğini, halk bahçesini pislettiklerini -muhabbet boyunca üç adet sigara içti ve izmaritlerini yere attı- anlattı. Mülteci ve ekonomik politika hakkında bir saat kadar sürecek bir muhabbet açtı. Yani, sanki Twitter ve Ünsal Ünlü yetmiyor bir de amcadan dinledim ülkenin acı gerçeklerini.

Kısacası huzur falan olacak iş değil, hele Türkiye'de. Amcaya teşekkür ettim ve karton bardağımın içine yerden birkaç tane izmarit alarak çöpe attım. Nabzım yüksekti. Hızlı olmalıydım. Eve gidip mülteci karşıtı birkaç tweet atmam gerekliydi.


*Çanakkale'nin ortasında bir park.