Bu büyük şehre sığmıyorum. Yollar insan dolu, hızla geçip gidiyor arabalar. Her gün farklı yüzler görüyorum. Fakat yine de hiçbir şey yeni gibi değil. Gitmek istesem bile gidecek bir yerim yok. Yakınımda yaşayamadığım için uzaktaki insanları sevmiştim bir zamanlar. Birisi hâlâ kalbimde kanayıp duruyor. Onu unutmak üzereyim. Kırgınım, onu unutmam için bana yeterince zaman verdi diye. Kendisini unutmak zorunda bıraktığı için kırgınım. Dostlarıma anlatamıyorum. Anneme, babama, kardeşime; hiç kimseye anlatamıyorum. Herkes, boş vermem gerektiğine dair ortak bir karar almış. Biliyorum aklım büyütüyor anıları. Hiçbir şey yaşanırken bu kadar güzel değildi. Zamanın ya da insanın yanlış olduğunu anlamıştım, fakat mekanın yanlış olduğuna nadiren rastlanıyor. Uzaklık ne acı. Ne sevdayı ne de ayrılığı doyasıya yaşatıyor. Uzaklık ne acı. Kimi sevdiğini unutuyorsun ama nasıl sevdiğini unutamıyorsun.

 

Şehrin meyhanelerini sevmiyorum. Hep aynı müzikler eşliğinde sahte bir hüzün. Öyle bir zaman dilimi ki bu, herkes aynı şarkıları dinliyor. Kalabalığın içinde sahtekar yüzler gözlerime takılıyor. Gözlerime uzun süre baktıkları zaman yumruklarımı sıkmaya başlıyorum. Bu insanlarla göz göze gelmeye bile tahammülüm yok. Onların arasında yerim yok. Ben burada olmamalıydım.

 

Yan koltuğuma biraları oturtuyorum. Gökdelenlerin arasında karanlık bir yerimiz var. Şehrin tüm ayyaşları arabaların içinde orada demleniyorlar. Ben onlardan değildim önceden. Artık buna engel olamıyorum. Yapacak başka şeyleri düşünürken, kendimi orada buluyorum. Acıklı müzikler çalıyor radyoda. Eskiden bir yudumu bile midemi bulandıran o balçık gibi biralardan kaç kutu içtiğimi sayamıyorum. Birazdan o beni arayacak, yanıma gel diyecek. Gitmek istemeyeceğim ama orada bulacağım kendimi. Yarın işe geç kalacağım kesin. Akşama kadar başım ağrıyacak. İçimdeki umutsuzluk sabah olunca daha da büyümüş olacak. Gözlerimi açacağım. Bilgisayarın başında hangi işi yapmam gerektiğini hatırlamaya çalışacağım. Sonra şimdi yaptığım gibi bir öykü yazmaya girişeceğim. Allah’ı düşüneceğim. Yeniden içime bir parıltı düşürecek mi? Bunu hiçbir zaman bilemeyeceğim.

 

O beni arıyor hep. Çocukları evde değilmiş. Gitmek istemiyorum. Sadece bana güvendiği için benimle olmak istemesi canımı sıkıyor. Belki onu istemiyorum bile. Aklında başka birinin anıları dönüp duruyor. Onu öperken, uzaktaki insan geliyor aklıma. Onu da öpmüş müydüm böyle bir gece? Onun için de bu kadar güzeldi madem her şey, neden kaçıp gitti bilemiyorum. Yavaş yavaş siliniyor hatıralar. Unutulmayı kabul eden birini hatırlamak istemiyorum artık. Yine de yüreğimde bir sıkıntı var. Biraları yudumluyorum. Bir kapıda buluyorum kendimi. Sevdiğim insan çok uzaklarda yaşıyor. Daha uzak olan ise artık beni sevmiyor oluşu. Belki ona başkaları dokunacak. Sevmeden öpecekler onu. Bir şekilde üzecekler bile. Benim için olduğu kadar kimse için değerli olmayacak. Onu sevebilirdim. Daha çok sevebilirdim. Dengesizliğime tahammül edebilseydi keşke.

 

Diğer kadınlar onlarla ilgilenmediğim için üstüme geliyorlar. Biliyorum onlardan birini tutup sevsem benden vazgeçecekler hemen. Bazen sevgi değildir insanın istediği. Onların çoğu sevilmeyi istemiyorlar. Orada bırakıp gitmek gerekiyor insanları. Sesini çıkarmadan sadece gitmek. Öleceksen bile yalnız öleceksin. Ağladığını onlara göstermeden ağlayacaksın. Ruhuma dokundun bir kere. Ama sökülüp atılacaksın. Daha öncekiler gibi, hiçbir zaman istendiğin gibi hatırlanmayacaksın bu şehirde. Belki bir gün hatırlanmayacaksın bile. Senin adına beni üzen bu saçma düşüncelere dur diyemiyorum. Ama bu karanlığın zincirini kırdığım gün, aydınlığa çıkacağım. Ben şair değilim. Ben bir yazar bile değilim. Seni şiirlerle, şarkılarla sevmeyeceğim. Öykülerde olduğu gibi yıllarca düşünmeyeceğim. Öfkem geçince, içimden gideceksin. İnan bana gitmemeni isterdim.

 

O ise hâlâ sevişelim diye inliyor telefonda. Kafam güzel, dar sokaklarda araba aynalarını çizerek süratle geçiyorum. Burada bir yerde bir cami olmalıdır hep. Ama kapıları kilitlidir. Yaşadığım zaman diliminde bir namaz vakti yok. Sabah ezanına dek uyumuş olurum. İçimde dua etme arzusu doluyor böyle gecelerde. Telefonu kapatıyorum. Başka bir kadın daha var. O da bir yabancı. Siyah tenli bir kadın. Nereli olduğunu bilmiyorum. Evinin önündeyim birden, onu arıyorum. Yukarı gel diyor. Neden bugün daha çirkin görünüyor gözüme bilmiyorum. Şaka yapıyorum ona. Bütün çikolata markalarını sayıyorum. Bütün ruhumu sarsan iğrenç bir kokuyla doluyor ev. Buradan gitmek için geç kalıyorum. Kocaman dudakları ağzıma kapanıyor. Bir diğeri telefonumu hiç susturmuyor. Uzaktaki kız ise belki beni düşünüyor. Ama çaresizliğin pençesindeyim. Hiçbirine kırgın değilim. Aklımla inandığım ne varsa değiştiremiyor oluşum beni zulme götürüyor. Evde bekleniyorum. O kadar sarhoşum ki yaptığım hiçbir şeyi doyasıya hissedemiyorum. Bunlar hassas yerleri olmalı. Buraya böyle dokunmalı. Burayı da böyle öpmeli. Sadece bir makine gibiyim. Yapmam gerekeni yapıyorum. Bir makineden çok bir hayvan gibi. Kirletiyorum dokunduğum her bedeni, bir o kadar da kirleniyorum. Onlarcasını öptüm. Belki yüzlercesini. Ama birkaç kızı öpüşümü unutamıyorum. Nedir onlarda farklı olan? Bunu hep düşünüyorum. Hayvani bir koku sarıyor odayı. İğrenç bir koku. Burada gebermek istiyorum. Gömülmek bile istemiyorum. Bir dereye atılmalıyım. Savrulmalıyım içinde. Tüm fabrika atıklarıyla vücudum çürümeye başlamalı. Aramamalı beni kimse. Karanlığıma dokunmamalı. Hiç kimsenin evladı olmamalıyım. Hiç kimsenin kocası, işçisi, patronu ve babası olmamalıyım. Kendimi hiç edene dek içmeliyim. Ciğerlerimi kansere teslim edene dek dumanlanmalıyım. Bütün şehvetim ölene dek, duygusuzca sevişmeliyim. Hayvani bir kokuya layığım ben. Diğerlerinin ne istediği ne yaptığı umurumda değil. Uzaktakileri de aramalıyım. Herkese sayıp sövmeliyim. Ruhumun karanlığında onları nelerle itham ettiğimi kendilerine göstermeliyim.

 

Dışardan gelen sesleri duymaya başlıyorum. Görevi tamamlamış olmalıyım. Melekler çığırıyor kulağımda. Evet burada olmamalıyım. Çıkıp gidiyorum oradan. Telefonumu susturmayan kadını arıyorum. Ben artık yokum. Bu gece terastan atlayacağım. Ama ölmeyeceğim. Hiçbir şey olmayacak bana. Çünkü atladığımı farz edeceğim sadece. Tıpkı uzaktakilerin beni özlediğini farz ettiğim gibi.

 

Eve geliyorum. Saat kaç bilmiyorum. İyi bir evlat değilim, kabul ediyorum. Sanırım siz ölünceye kadar değerinizi bilmeyeceğim. Konuşmanızı istemiyorum. Kendimi aşındırana dek yıkanıyorum. Kafam sıcak suyla tekrar ediyor kendini. Her yerimi yırtarcasına keseliyorum. Ruhuma dek erişmek ve ruhumu paklamak istiyorum. Mümkün değil.

 

Bir gün bir hoca, bana bir dua öğretmişti. Hatırlamıyorum. Yunus’un duasıydı. Balığın karnında okumuştu. Ben bu şehrin karnından kurtulmak için okuyordum bir zamanlar. Evet zalimlerdendim. Dua öyle diyordu. Fakat Allah’tan başka sığınacak kimsem yoktu. Bunu aklımla bulmuştum. Kaç kare abdest aldığımı hatırlamıyorum. İçimde bir şüphe var. Su değmeyen bir yerim var gibi hep. Çıkıyorum. Yatağa uzanıyorum. Başım dünyadan hızlı dönüyor. Onu arayamam. Çünkü o artık kendisi değil. Ben onun beni sevdiği zamanları hatırlıyorum. Beni diğer kadınların içlerine bıraktığı için kendimce ona kızıyorum. Hayır! Bu da aklımın inandığı bir yalan. Onun benden ayrılmaya başladığı zamanlarda, cinlerle kafayı bozmuş bir kızla seviştiğimi hatırlıyorum. Hafızam parça parça, yabancı kadınlarla dolu. Kimin nerede neden karşıma çıktığını hatırlamıyorum. Ama o cinci kız bir fenaydı. Eğer onunla olursam cinler bana musallat olacakmış. Buna değerdi. Hayatımda gördüğüm en güzel vücut onundu. Esmer ve pürüzsüz. Sadece oturup izlemek bile zevk verebilir insana. Üstelik kırmızı iç çamaşırlarını görünce, boğalar gibi soluyordum. Her şey yaşandı. Tek bir cin bile gelip kapımı çalmadı. Daha güzelini öpmek bile, uzaktakini unutturmuyordu. Çünkü onun hikayesini ve aptallığını seviyordum. Onun uzakta olmasını seviyordum. İstediğim zaman öpememeyi, ona dokunamamayı seviyordum. Bazen onların istediği şeyin sevgi olmadığını düşünüyorum. Sevmediğim sürece benimleler, sevdiğimi hissedince gidiyorlar…

 

Gün ışıyor yine. Yeniden sahteliğe dönmek zorundayım. Allah’ı düşünüyorum. Ona gitmeliyim. Yüreğimin ortasında yükselen bu putları, bu lanet karanlık şehri onunla yıkmalıyım. İyileşmeliyim. Yarın işe geç kalacağım kesin. Akşama kadar başım ağrıyacak. İçimdeki umutsuzluk sabah olunca daha da büyümüş olacak. Gözlerimi açacağım. Bilgisayarın başında hangi işi yapmam gerektiğini hatırlamaya çalışacağım. Sonra şimdi yaptığım gibi bir öykü yazmaya girişeceğim. Allah’ı düşüneceğim. Yeniden içime bir parıltı düşürecek mi? Bunu hiçbir zaman bilemeyeceğim. Sonra o beni arayacak. Gelmem için ağlayacak telefonda. Bu kez son diyeceğim. Son kez mutlu edeceğim onu. Yarın düzeleceğim. Bir hoca bana bir dua öğretmişti. Yunus’un duasıydı. Balığın karnındayken okumuş Yunus. Tıpkı aşkın karnındaki ben gibi…