"Gündüz, bir hiçim; gece, kendim olurum." Fernando Pessoa


Kendimi, tamamen kendim olarak hissettiğim sessiz ve tamamlanmış bir zaman diliminden.


Zaman, aslında ilk başta bir bütün olarak tasarlanmıştı. Sonradan bıçak denen insanlar ezeli dilim dilim ettiler. Bıçaklar teker teker en huzursuz kalmaya mahkum edildi. Malzemesi anı. Suyu acı. Navigasyonu kader. Habitatı gözyaşları. Geçmişte yaşanacak ve gelecekte anılaşmış olan. Düşünerek hisseden ve hissederek düşünen.


Düş ile eylem arasındaki geçirgen zar Bernardo Soares denen bir kimliksiz. Huzurlu bir kimliklilik atmosferinde bilinçsizlik bilinciyle dünyalaşan. Geçirgen zarının etrafına toplanmış beklenti ve vaatlerinin arasında sadece bir oyuncak olmaya yaradığını hisseden. Uzaklaştıran bir penceresi, yakınlaştıran bir günlüğü. İçinde bulunduğu sonsuz ikircikliğinden tamamlanmış sonuçlar beklenen.


Kolektif bir varoluş salatasında iki seçeneğin olur. Mutfağı netlik ve bulanıklılığın boks maçı. Ya tabak olursun varoluş kaosunu taşıyan ya da salatanın içerisindeki herhangi tin parçasından sadece biri. Ya da belki her ikisi de? Ya da seçmemeyi seçmek ister misin? Soruya cevabın evetse seçmemeyi seçersin. Soruya cevabın hayırsa yine seçmemeyi seçersin.


Salt huzuru istemek ile sorunlu hayallerin huzursuzluğu bir ringdedir. Ringin adıHuzursuzluğun Kitabı. Hakem ruh miyopluğu. En önden bilet alan seyirciler bekleyen öz sorumluluklar. Maç günü karnını ağrıtan varoluşsal sancılar. Arkalarında ise sanki sahip olmanın bir yolu varmış gibi Ay'a göz diktiğim bakışlar. Mola sırasında yüzünü tedavi eden bir ruh fermanı. Maçı kazanan bir yok-varlık.


Sabırsızlığımız elimizden emeklemeyi aldı. Huzurun emekleme olduğu yerde ne zaman ki ayağa kalktık işte tam da o zaman düştük. Adım adım maruz kaldığımız çift kişiliğimiz suretindeki Bernardo Bernardo -evet, bu kitaptaki adım adım-, ikilemleriyle inşa ettiği kimlik binasını, olumsuzluk eki dinamitleriyle huzursuzlaştırdı.


Tuğlası sanrı, proje çizeri Tanrı. Müteahhiti kalp ve beyin medceziri. Pencerelerin iç yüzü gerçeksizlik, dıştan görünen yüzü tam gerçek. Ona can veren ve özgürleştiren ise bunun içindeki ironi. Gözlem belediyesinden izin çıkmadığı sürece onu yıkan ve süreçlerini parçalara ayıran bir düşünce makinesi. Tapusu vicdan ama sahte. Makinenin çalışmasını ellerindeki tamamlanmış ama sorgulanmamış ruh çekirdeklerini de çitletip izleyen huzurlular. Huzurevleri boşuna mı var?


En büyük felaketlerin başlangıcının bir sadaka verilmişlik olabileceği ihtimali ile insan ruhunun nezleye yakalanması ihtimali arasındaki uzaklık, güneşin her günkü gibi doğudan doğması ile bir kıyamet senaryosu olarak batıdan doğması arasındaki ihtimallerin birbiri arasındaki uzaklık kadardır. Aynı insan ruhunun yapışık olduğu hayata olan bir türlü tam olarak gidemediği huzursuz uzaklığı gibi. İç daraltıcı. Evren genişletici.


Hissetmenin gökkuşağındaki ulaşılamayan renklerin tanımladığı hissiz yarım kalmışlıklar, çelişki antikahramanları tarafından içinde var-yokluklanan girdaplar, duygu ikliminde yeşermiş meyvesiz ağaçların selülozlarının her elle tutulur kanıtında bir tezatlık tekrarına büründüğü tin uçarılıkları. Leitmotifi insan ruhuzursuzluğu, ateşli bir şekilde üşüyen kaygı edebiyatının esrik adı Fernando Pessoa.


Huzurevi değil, huzursuzevi. Harfler arasındaki dansın his renginin renk körü huzurlular arasında çarpıtılmasıyla zuhur edememesi. Kimsenin kazanamayacağı bir zafer edinme mücadelesi olan doğal seçilim savaşında güçlü olan yarımlarımız, zayıf olan tamlarımız. Militarizmi üstün insanlara yakışan yegane tavır, anarşizmi Fernando Pessoa cümleleri.