Gökyüzünün verdiği huzuru içine çekerken tanrıya dua ediyordu, yaşadığı evrende en önemsediği varlık olan sevdiği insanla arasındaki güçlü bağın anlamını yitirmemesi için. Çünkü biliyordu içini dolduran huzurun ancak bu şekilde kalıcı olabileceğini. Yaşamı boyunca biliyordu hiçbir anı boşuna yaşamadığını, her anın bir anlamı olduğunu. Anıların onu yarattığını düşünüyordu, o ise onları sadece yaşıyordu ve yaşamak zorundaydı. Anıları yaşanması gereken sonuçlar olarak nitelendiriyordu. Aynı zamanda bulunduğu insan olmasına neden oldukları için onlara teşekkür borçlu olduğunu da düşünmeyi ihmal etmiyordu. Onu asıl ilgilendiren, anıların nedenleriydi. Neden ve kimler için yaşadığını her zaman hatırlamak zorundaydı; kim olduğunu bilmek için, uçsuz bucaksız görünen ama sonunun yakın olduğu hayatta kendini ararken kaybolmamak için, bir gün kendine bu huzuru hak ediyor musun diye sorduğu zaman cevabını verebilmek için.