Ne zamandan beri yazmak için sabırsızlanıyorum. Bekliyorum, aklıma en güzel cümleler gelsin de dökülsün satırlara diye. Ama olmuyor, benim gitmem gerekiyor bazen. Elime kalemi alıp ne hissediyorsam tepetaklak yazmam lazım geliyor. İ ve S'yi anlatmak istiyorum. Kimsenin bilmediği farklı bir dilde. Hayatımdaki yerini kimse anlamasın diye belki de bu kadar bekliyorum. Beklerken aklıma birçok şey geliyor. Bir şair mesela, en güzel şiirinin en güzel dizesinde bahsetmiş ya da bir dizide başkarakterin en can alıcı repliğinde karşıma çıkıyor. İki harfi anlatmak bu kadar zor mu acaba diye düşünüyorum. Bir dizide rastladığım iki harf bu kadar zor mu yazılır? Bazı şeylere çok anlam yüklüyorum. Kaldıramıyorum sonra bu kadar yükü. Çok sevmek harcım, üstesinden geliyorum ama çok yazmak harcım değil. Anlatamıyorum, sevgim kadar büyük bir kalemim yok. İsraf etmek istemiyorum kelimeleri. Bütün kelimeler karşımdakinin güzelliğinden yapılmalı, buna inanıyorum. Onun kadar güzel yazmalıyım. Eksik olursa yazdığım anlamı vermemiş olurum. Hem sonra eksik anlatınca sanki eksik seviyormuş gibi hissediyorum. İçimde tuttuğum sadece bu kadarmış gibi geliyor, üzülüyorum. Aslında çok istiyorum bir bahçıvan gibi en sevdiğim çiçeğe en çok ilgi göstereyim, bir terzi gibi en güzel kumaştan hayalimdeki elbiseyi dikeyim ya da bir sürrealist ressam gibi çizeyim her şeyi ama kimse anlamasın, meraklısı hayran kalsın sadece. Şimdi, tam şu anda bile düşünüyorum, acaba bu benim en güzel çiçeğim mi? Yoksa en güzel kumaşı mı buldum? Ya da sadece mırıldanıyor muyum? Bunu yazarken hazırda bir şiirim bekliyor, bu olmazsa onla telafi ederim belki. Hem şiir anlatılmak istenileni de anlatılmamak istenileni de çok güzel anlatır. Şiirin öznesi ne kadar sevilense o kadar içten olur.