kendim olmanın ağırlığı.

eminim ki, tanrı var olsa ve beni iki eliyle birden tutsa; bir eli kafamda, öteki eli ayaklarımda, bir sağa bir sola çevirerek, sırılsıklam çamaşır misali kıvırıp sıksa, dökülecek olan bir ton katran, midesini bulandıracaktır. geriye kalan boş deriden ufak ve ince bir yazlık kilim - zayıf, çelimsiz vücudumdan anca bu kadar beklenebilir - kemiklerimden de hasar görmüş bir direğin kırık kısmına ufalanmış tuğla parçacıkları yerleştirilebilir; biraz da çimentoyla, bir şeylerin işini görebilirim.

yalnız, bedenimle bitmiyor. bu katran-ımsı maddeden çıkacak, havaya karışacak olan dumanvari gaz, asıl ağırlığı taşıyan şey. komik ama tam olarak böyle. o gazda, yaşanılmış ve bitmiş'lerden, yaşanılamamış ve öylece çürümüşlerden ve 'yaşanacak ama kim bilir ne zaman'lardan var. işte, beni ağır ve tıknaz yapan şey de bu aslında.

bunun, yaşayan her insan için geçerli olduğunu düşünüyorum elbette; ama kokusunu şimdiden alabildiğim yalnızca kendiminki.