İBRET
GEÇEN SENE BUGÜN
Uykusuz bir sabahın kahvaltı kokan bir evin içinde Raci 2 gündür aç midesinin gurultuları eşliğinde kararmış gözlerinin kendisine gösterdiği bulanık odada dün gece yaşadıklarını düşünüyordu. Dün gece yaşamış mıydı, dün güneş battı da gece oldu mu?
Üstü başı kan içindeydi. Sadece kan değil, et ve organ parçaları da kıyafetini ağırlaştırmıştı. Raci bakışları donuk, kolları ile kendi karnını sarmış, öne doğru sallanıp durmakta, ibret??? İbret diye sayıklamaktaydı. Ellerine baktı, kan içindeydi ama dokunduğu hiç bir yer kan lekesi olmuyordu. Bu leke sadece Raci'nin üstündeydi.
Pencereden dışarıya bakma fikri müthiş bir titreme ile irkiltti onu bakışları rüzgârdan perdeleri uçuşan pencereye yöneldiğinde. ‘‘ Niye ben ’‘ diye haykırdı, ağzının içi de kan dolu, dişleri kıpkırmızıydı. Haykırışıyla ağzından uçuşan kan damlaları dokundukları yerde yok olup gidiyordu. Yerinden müthiş bir ürkeklikle kalktı Raci. Ayakları kanla yıkanmış gibiydi ama füme renkli halıda pencereye doğru yürürken hiç iz bırakmıyordu adımları. Raci bu kanın sadece kendi üstünde leke olduğunu 2 saat önce fark ettiğinden bu ilginç gelmemişti, sadece bir gülümseme olmuştu dudaklarının kenarında kafasını arkaya çevirip de halıda ayak izi bırakmadığını gördüğünde.
Perdeyi araladı. Kafasını dışarıya doğru uzatırken alt dudağı titriyordu. Ağır hareket etmenin verdiği kararı;pencereden dışarıya olan bitene bakma eylemini gerçekleştirmeyi imkansıza yakın bir şekilde zorlaştırdığını fark eden Raci birden bedenini pencereye doğru savurdu. Mahallesine şöyle bir göz gezdirdi. Sokaklar daha yeni yıkanmış gibi bir İstanbul mahallesine göre oldukça temizdi. Apartmanlarda herhangi bir farklılık yoktu, dün değil ama 2 gün önce nasılsa öyleydiler. Dün? ‘’ Dün ” çok farklıydı.
GEÇEN SENE DÜN
İşsiz güçsüz Raci sabaha kadar oturup filmler izleyen, bilgisayar başında takılan, sabah oldu mu bir şeyler atıştırıp uyuyan biriydi. Raci...Korku filmlerini çok severdi misal. Birde senaryo yazıyordu. Her ne kadar türün üstatları tarafından suyu çıkarılmış olsa da zombi konseptinin, Raci bu olaya başka bir açıdan yaklaşarak bir senaryo yazmak istiyordu. Asıl yapmak istediği baştan aşağı kan revan bir film olmasıydı. Konu? Korku filmlerinde konu ne zaman eğlenceyi sağlayan öge olmuştur ki?
Raci...İyi yazan biriydi. Çokça da yazmıştı senaryosunu. Ama beğeniyor, ama beğenmiyordu bazı kısımları ama akıcı bir şekilde yazıyor bitirdikten sonra beğenmediği kısımları düzeltmek istiyordu. Başrol için kendini hayal ederek yazıyordu ve ayna karşısında onlarca zombinin 4-5 insanı yiyişini, 5 metre mesafeden izlerken nasıl bir yüz ifadesine bürünülür acaba diye çalışıyordu Raci. Bir türlü bu ifadeyi tabir edecek sözleri bulamıyordu.
3 bardak kahveden sonra bile uykuya dalmasını sağlamıştı yorgun beyni Raci'nin koca bedeninin. Ama bu uyku kısa sürdü. Ya da haddinden çok daha uzun. Çünkü Raci gözlerini kapattığında saat sabaha karşı 04:00 iken gözlerini açtığı an 11:59 olan saat 12 ye vurmuştu. Uyandığı andan 4-5 saniye geçmesi gerekti dışarıdan gelen korkunç sesleri duyması için. İrkildi Raci. İlk olarak aklına bir evde yangın çıktığı insanların içinde feryat figan ettiği geldi ama yok çok daha fazla kişiden can verme feryadı geliyordu.
Battaniyenin altından çıkıp olan biteni öğrenmek için pencereden bakmak büyük bir merak olduğu kadar kendisini imanına kadar korkutan bir fikirdi o an için. Ama daha fazla dayanamadı ve pencereden dışarıya baktı.
Gördüklerine inanamadı çünkü bunlar akıl mantık dışı şeylerdi. Öyle mantık dışı ki biraz önce seslerin kaynağı olan felaketi görmeye korkan Raci şimdi üstünde beyaz pijamalarla ayağı çıplak koşa koşa evin kapısından çıktı, merdivenlerinden aşağı koşturdu apartmanın ve dışarı çıktı. Açık havada bu kadar ağır, bu kadar kesif bir kan kokusunun olabileceğine kendisi zombi senaryoları yazarken bile inanmamış hayal edememişti. Ama koku o kadar ağırdı ki açık havada elini ağzını ve burnunu kapatmak için kullandı bir süre Raci kokuya alışana kadar.
Aysız geceyi olduğundan daha da karanlık eden, tüm gökyüzünü kaplayan kara bir bulutun gölgesinde, kara cübbesinden yüzünün hiçbir yeri görünmeyen, sadece elleri; o ince ağaç dalları gibi duran ve kahverengi derisi kemiklerine yapışmış buruşuk elleri gözüken ve küçük gök gürültüleri gibi sesler çıkararak birbiriyle konuşan ‘‘ bir şeyler ’‘ vardı sokakta belli başlı köşelerde. Bu köşelerde ise mahallede oturan arkadaşları, tanıdıkları komşular, çoluk çocuğu ile kuyruk oluşturmuş sırasını bekliyorlardı. Ölüm sırasını. Sırası gelen çöküp kafasını eğiyordu. Bu garip yaratıklarda kocaman bir bıçakla yavaş yavaş kafasını kesiyordu insanların.
Yaratıklardan bazıları sırtlarında taşıdıkları, altından koyu, kopkoyu kan sızan bir çuvala kafaları doldurup ilerleyip gözden kayboluyorlardı. Tüm sokak kana, ete bulanmıştı. Raci tarif etmekle asla anlatılamayacak bir şoka girmişti ve sadece seyretti bu korkunç manzarayı ta ki çocukluk arkadaşı Berkan gönüllü olarak kafasını yaratığın bıçağına gönüllü olarak uzatana kadar. Koşa koşa yanına gitti Berkan'ın. Yüz ifadesine baktı. Berkan çok mutlu, hevesli görünüyordu ve o yaratığın elindeki bıçak biran önce ama biran önce gırtlağını yırtmaya başlasın diye, kafasını gövdeden ayırsın diye mutlulukla bekliyordu. Raci ‘‘ Berkan, ne yapıyorsun, kaçsana, öleceksin, ne oluyor ’‘ diye haykırdı. Berkan yüzünü Raci'ye çevirdi, gözlerine kan oturmuştu. ‘‘ sende sıraya gir ’‘ dedi sadece.
Raci Berkan'ı diz çöktüğü yerden çekmeye çalıştı. Cübbeli yaratık hiçbir tepki vermedi çünkü olacağı biliyordu. Berkan sanki zamanın içinde sabitlenmiş gibi bir santim bile hareket etmedi. Raci tüm gücüyle Berkan'ın kolundan çekiyordu ama nafile. Yerinden oynatamadı bile. Yaratık Berkan'ı kurban etti. Biraz önce hevesle o kocaman bıçağın gırtlağından kesmesini bekleyen Berkan müthiş feryatlar ve kaçmak isteyip de kaçamaz gibi görünen tepinmelerle can verdi. Kellesi ise çuvallı yaratıklardan birine doğru uzatıldı celladı tarafından.
İşin garip tarafı herkes bir şekilde büyük bir hevesle ölüme gidiyordu. Hemde korkunç bir ölüm. Ama Raci öyle değildi. Düşünebilecek, fikir mantık yürütebilecek psikolojiden çıkalı uzun süre olmuştu. Sadece ‘‘ neden ben? ’‘ diyebildi. Sonuçta herkes bir heves ölüp gidiyordu ama Raci onlar gibi hipnotize olmamıştı. Kötü bir güç ele geçirmişse eğer o insanları Raci'de bunu başaramamıştı. Raci saatlerce semtteki diğer ara sokakları dolaştı. Koşarak gidiyordu ve düşüp kalktıkça kana bulanıyordu. Bir ara mahallelerindeki Cami’de bulunan yatırın yanından geçerken durdu. Nefes nefeseydi. Gördüklerine inanamıyordu. O cellat, cübbeli yaratıklardan 8-9 tanesi ellerinde kemikten, büyük bir ihtimalle insan kemiğinden kakılmış mızrakları toprağın içine daldırıp yatırın içine saplamış, sanki içinden kalkacak birini sapladıkları mızraklarla içeride tutmaya çalışıyorlardı ve yatırın toprağı resmen dışarıya kan fokurdatıyordu; toprak resmen kan kusuyordu.
Raci yaratıkların dikkatini çekince büyük bir korkuyla kaçmaya devam etti. 30 dakika içerisinde yakın muhitte oturan tüm akrabalarının gırtlaklanmasını izledi. Halası, kuzenleri, eniştesi, anneannesi ve teyzesi. Ve Raci anne babasının ve küçük kız kardeşinin de aynı sona gidişlerini, kendini paralarcasına durdurmak istese de durduramayıp izledi. Ağlayacak durumu kalmamıştı. Sadece küçük ama hızlı hızlı nefesler alıp veriyordu ve bu başını döndürüyor, gözlerini karartıyordu. Böylesi bir şoktan sonra kafayı çizmemesi zaten imkansızdı.
Bir köşeye oturdu ve olan biteni izlemeye devam etti. Kelleler alınıyor, çuvallara doluyor ve bir bilinmeze taşınıyordu. Evlerden aşağıya başsız bedenler atılıyordu. Raci nasıl bir lanetin gerçekleştiğini düşünecek oldu ama fazla üstüne duramadı.
İşlem tamamlanmış gibi kuyrukların sonu gelince cellat yaratıklar toparlanmaya başladı. Gökyüzündeki bulut yoğunlaştı, yoğunlaştı ve bir şekil almaya başladı. Yaratıklar toparlanıp Raci'nin üstüne gelmeye başlamıştı ama Raci'de kaçmak için herhangi bir istek bile yoktu. Ölmek istiyordu. Allah'a dua etmek için kafasını yukarı kaldırdığında bu kadar şey gördükten sonra bile onu şaşırtacak şeyler gördü ve duydu. Bulut korkunç bir iblis ifadesine büründü. Yaratıklar Raci'nin dibine kadar geldiler yüzlerini örten kukuletayı kaldırdılar. Kafaları ortaya çıktı. Gökyüzünde beliren o kem suretle aynı yüze sahiplerdi. Tıraşlanıp damağa kadar kesilmiş dudaklarından tüm dişleri ve diş etleri gözüken, kahverengi ve siyahtan oluşan damarları kabarmış gözleri yuvalarından akmak üzere duran, kahverengi büzüşük derilerin kapattığı bir kafatasına benzeyen yüzleri ve gözlerinin hemen üstünden gözlerinin altına doğru kıvrılan boynuzları olan çok mel'un yaratıklardı.
Gökyüzündeki suret gözlerini yukarıya kaldırıp ’‘ hasat zamanı gelmiş, geçiyordu bile ’‘ dedi. Saygıyla başını aşağı eğermiş gibi bir hareket yapıp gözlerini Raci’ye dikti. O suret ve tüm yaratıklar bıçaklarını yere atıp Raci'nin önünde eğildiler ve aynı anda ’‘ Doğumunla Tanrı'yı çok onurlandırdın, bu sana bir ibrettir ’‘ dediler. Raci ne olduğunu bir türlü anlayamıyordu. Yukarıdaki bulut yere indi ve bir fırtına olup tüm yaratıkları toplayıp yok oldu gitti. Ardında yaşananlarla ilgili hiçbir iz bırakmamıştı. O kanlar, başlarla dolu çuvallar, başsız bedenler, hepsi gitti.
Raci uzaklaştığı mahallesine geri gitti ve evine girdi. Odasına girdi ve yatağın üstüne oturdu düşünmeye başladı. İbret, ibret diye sayıklıyordu. Sabaha kadar onlarca kez deprem oldu, sanki dünya şekil değiştiriyordu. Raci ise sadece oturuyor ve düşünmeye çalışıyordu. Düşündü, düşünmeye çalıştı ama bir yere varamadı...
BUGÜN
Raci saatlerdir neler olup bittiğini çözemiyordu. Dün yaşananlar rüya olamazdı çünkü hem hiç uyuyup uyanmamıştı hem de üstünde başında kimsenin göremeyeceği, camdaki yansımasında kendisinin bile göremediği kan izleri vardı. Hem üstündeki tenindeki kanlar saatlerdir ıslaktı ve hiç kuruyacağa benzemiyordu, sıcaktı hala üstelik. . Derken kapı açıldı ve içeriye bir kadın girdi. Bu annesi değildi. Kadın ’‘ hadi evladım, kahvaltı hazır ’‘ dedi. Raci şaşırmıştı. Tüm gücünü toplayıp yeni şaşkınlıklar yaşama telaşı ve korkusu ile salona geçmek üzere ayağa kalktı. Ama önce lavaboya uğrayıp kendine bakmak istiyordu.
Aynanın karşısına geçtiğinde irkildi. Gayet düzgün görünüyordu her şey ama aynanın gösterdiğinin haricinde kendi gözleri ile kendine baktığında her tarafı kan içindeydi. Kendi kanı değildi ama yerlerde göl olup biriken onlarca kişinin kanıydı bu kan. Ellerine su tuttu, yüzüne su vurdu ağzının içini çalkaladı ama bir türlü ne kan izleri gitti nede ağzındaki kan gitti. O kanın tadı, kokusu, sıcaklığı üstündeydi. Pijamalarını çıkartıp tüm vücudunu yıkadı, ovundu sabunlandı kurulandı ama hayır üstündeki kan aynen duruyordu hem de ıslak ıslak, sıcak sıcak. Kan revan içindeki vücudunun üstüne yeni bir şeyler giyip salona geçti. Masada babasının yerine bir başkası, annesinin yerine bir başkası, kız kardeşinin yerine de bir başkası duruyordu ve aynen Raci'ye ailesiymiş, gerçek anne babasıymış gibi abisiymiş gibi davranıyorlardı ve Raci gerçekten artık çığlık çığlığa yerinden kalkıp koşarak uzaklaşıp bir daha gelmemek üzere kaybolmak, ölmek istiyordu. Oturduğu yerde kaldı ve bir daha kimse ile bir şey konuşmadı. Sadece kendi kendine.
ŞU AN...
Raci'nin yaşadığı şeyi dünya üzerinde hiç kimse yaşamamıştı. O gece sadece o mahallede değil tüm dünya da aynı şey yaşanmıştı. O gece canı alınmayan tek kişi Raci'ydi. Tüm insanlık o gece katledildi ve yerine sanki hep oradalarmış gibi yaşayan insanlar yerleştirildi, ya da yaratıldı. Bunu gerçekleştiren nasıl bir güçtür kimdir bilinmez ama bir şekilde gidişi beğenmemiş ve müdahale etmişti. Gidişte neyi beğenmediği bilinmez ama Raci'yi bir şekilde tüm dünyadan ayırmış, canlı bırakmıştı. Raci ya dünyanın en değerli insanıydı, ya da böylesi şeylere şahit olması sağlandığı için en aşağılık insanıydı. Öyle veya böyle şu anda akıl hastanesinde, hiç kimse ile konuşmuyor, devamlı ekşi bir yüzle etrafa tükürüyor ve sonrada onu inceliyor, devamlı yıkanmak istiyor ve hep bir şeylere üstünü başını yüzünü silip sonrada silindiği şeylere bakıyor. Raci kan revan içinde, Raci'nin ağzı kan dolu, burnunda hep kan kokusu var ama kimse görmüyor, bilmiyor...