İç yorgunluğumu
Yorganım yapıp üzerime çekiyor, kendimi onunla sarıp sarmalıyorum
Boyumu aşıyor
İç yorgunluğumdan artakalmayacak şekilde, tümünü kullanarak yaptığım yorganım boyumu aşıyor, yerlerde sürünüyor
Umursamıyorum.
‘’Sürünsün yerlerde!’’ diyorum
Yerlerde sürünsün ve tüm tozu, kiri, pisliği toplasın üzerine
Umursamıyorum.
Ben süründüm yerlerde
Ruhen, kalben, zihnen, bedenen
Süründüm, sürünüyorum da hâlâ
‘’N’olacak, yorgan da sürünsün!’’ diyorum
Bir anlığına yorgana kinlendiğimi hissediyorum
Zaten şu sıralar her bir şeye kinlenip, her bir şeyden nefret ediyorum
Bunun hıncıyla yorganı yerlerde iyice süründürüyorum
Güneş burcumun sözde gereklerini bir kalemle siliyor, hiçbir zaman benimseyemediğim sözde başak burcu kimliğimden için için istifa ediyorum
Umursamıyorum.
Artık hiçbir şeyi umursayacak kadar önemsemiyorum
-Buna kendim bile tam olarak inanmıyorum, neyse.-
İç yorgunluğumdan yaptığım farazi yorganımı üzerime çekip öyle geziyorum her yerde
Öyle çok bir yere de gitmiyorum zaten şu sıralar
Kendi mağaramdayım daha çok
Az biraz dışarı çıkıyorum, onda da kendi çemberimin sınırlarını aşmıyorum pek
Fakat her türlü üzerimde yorganım
Boyu, boyumu aşıyor
Ağır fazlasıyla
Fakat her türlü sıkıca sarıp sarmalıyorum kendimi onunla
N’apacaktım ya başka, o iç yorgunluğuyla baş başa
Gözüme batıyordu onun o ham mevcudiyeti, irrite ediyordu beni fazlasıyla
Onun o ham mevcudiyetiyle hemhâl olmaktansa, işlenmiş hâlini tercih ettim
İç yorgunluğumu işledim, farazi bir yorgan hâline getirdim
Üzerime çektim
Zaten çocukken de dört mevsim yorgancı bir kişiliktim
Yaz kış demeden, yorganın bedenimin üzerindeki tolere edilebilir ağırlığının rehabilite edici etkisini duyumsamak isterdim
İnsanların geneli tarafından mevsimlere ayrı ayrı atfedilmiş unsurları umursamayı seçen bir kişilik olsaydım eğer
Yorganın ‘’y’’ sini dahi üzerime çekmemem gerekirdi şu sıralar
Zira bu sene ağız tadıyla kışı yaşayamadan geldi çattı ilkbahar
Ayaz yok, ayaz yok, ayaz yok doğru düzgün
Ankara’da.
Kar göremedim bu sene doğru düzgün
Ankara’da.
Havaların gittikçe ısındığına, güneşin her geçen gün görünürlüğünü daha da arttırdığına bakmaksızın
İç yorgunluğumdan yorganımı üzerime çekiyorum
Dört mevsim yorgancı bir kişiliğim ya ben hani
İç yorgunluğum ham hâliyle yük oluyordu bana, ağırlık yapıyordu üzerime fazlasıyla
Şimdi de onun işlenmiş, yorgana evrilmiş hâli ağırlık yapıyor bana, boyumu aşıyor fazlasıyla
Fakat bu sefer en azından sarıp sarmalayabiliyorum kendimi onunla
O farazi yorganın üzerimdeki tolere edilebilir farazi ağırlığının rehabilite edici etkisini duyumsamak, bir nebze de olsa rahatlatıyor beni
Kışı çok büyük ölçüde yaşayamadan atlayıp, sonbahardan direkt ilkbahara geçmişiz gibi hissettiğim şu dönemde dahi
Kış uykusuna yatırmak istiyorum kendimi
Fakat işimi zorlaştırıyor hava koşulları
Gözlerimin içine içine girerken güneş ışınları, nasıl uyutabilirim ki kendimi?
Boyumu aşan farazi yorganımı kullanıyorum ben de
Kafamın en tepesine kadar çekiyorum onu, az biraz oksijensiz kalmayı umursamıyorum
da, nereye kadar?
Nereye kadar devam edecek bu iç yorgunluğunun işlenmiş de olsa kekremsi mevcudiyeti
Nereye kadar sürecek bu tat kaçıran depreşik hâllerin eşlikçiliği
Bilmiyorum.
Hani her karanlık gecenin bir sabahı vardı, her karanlık gecenin ardından güneş doğardı
Hani zirveye çıkmak için dibi görmek gerekirdi önce, demek ki dibi gördükten sonra yükselip zirveye çıkardı insan
Niçin doğmadı hâlâ benim güneşim
Niçin hâlâ bir nebze de olsa yükselip zirvenin ''z'' sini dahi görebilmiş değilim
Bilmiyorum.
Yeterince gömülmedim mi karanlığa henüz, yeterince görmedim mi dibi
Yoksa tüm bu söylemler yalnızca birer hurafeden mi ibaret ki
Bilmiyorum.
Fakat artık görmezden gelemeyeceğim kadar görüyorum ki
Vadesi bir türlü dolmak bilmeyen depreşik hâller, içimdeki olanca karanlık ve yıkıcı potansiyeli depreştiriyor
İçimden bir şeyler yükseliyor, zerre aydınlık ve yapıcı olmayanından
Ve bu şeylerin insanlara yönelmediğini fark ediyorum artık
İnsanların ötesinde, hayatın bizzat kendisine inanılmaz bir öfke hissediyor olduğumu gözlemliyorum
Hayatın bizzat kendisiyle cebelleşiyorum kendi kendime
Tutmuyorum kendimi, sövüyorum hayatın bizzat kendisine arada
Hayatın bizzat kendisinin ise umurunda değil asla
Muhatabım yok karşımda
Muhatap bulamayınca daha da asabileşiyorum ben
İç yorgunluğumdan yaptığım farazi yorganıma sarıyorum bu sefer
Ellerimle sıkıp sıkıp buruşturuyorum onu iyice
Yerlerde süründürüyorum
Tüm tozu, kiri, pisliği üzerine topluyorum
Mevcudiyetinden hayatım boyunca bir an için dahi memnuniyet duymadığım sözde başak burcu kimliğim can çekişiyor, umursamıyorum
-Can çekişsin, zaten ondan için için istifa ediyorum.-
Tüm bunlar ve daha nicesinin içimde depreştirdiği karanlık ve yıkıcı potansiyeli bir yandan kontrol altına almaya çalışırken
Bir yandan da tüm hıncımı, iç yorgunluğumdan yaptığım farazi yorganımdan çıkarıyorum
Ve bir de üstüne, onun üzerimdeki tolere edilebilir ağırlığının beni rehabilite etmesi yönünde bir beklenti içerisine giriyorum
Görüyorsunuz ya;
Artık az biraz arsızlaşmayı
Umursamıyorum.