Dışarıdan ilgi ve sevgi alma beklentisi onu zincirlenmiş hissettiriyordu. Kendinden başkasından alacaklı olmadığını ihtiyacı olan her şeyin kendi özünden ona verildiğini idrak ettiği her an zincirlerinden özgürleşiyordu birer birer...Sevgi alınacak bir şey değildi özünde ve kaynağında var olan yaşanacak bir şeydi. Bunun idrakine vardığında artık kimseden alacaklı hissetmiyordu ve içindeki o boşluğu kendinden başkası dolduramazdı. Sadece bakmak değil görmek dinlemek değil işitmek dokunmak değil hissetmek gerekliydi kalbinin tüm derinliğiyle.. Özüne bakmak görmek kalbine ekilen tohumu bulmalı sulamalı onu büyütmeliydi. O büyüdükçe filizleri ile kökleri gücünü oradan alırcasına toprağına sıkı sıkıya tutunmuş gövdesi sağlam dalları ve yaprakları gökyüzüne ulaşmış muhteşem bir ağaç gibi var olmalıydı bu alemde.. Yaradan herkese olduğu gibi ona da cömert sevgi ve rahmet dolu idi. Bu hakikatleri ne zaman unutmuştu ?
Nereye kök salıp oradan yükselecekti ?
Vazifesi nerede idi?
Uzun bir yolda kendi hakikatine doğru yürüyüşü başlamıştı..