Ben daha el değilken bile hiç seni arayıp nasılsın demedim belki ama içimden üç kere sana doğrultulmuş bir namlunun önüne atladım. Birileri canını yakıyordu senin, yine içimden, sert ünsüzleri bastırarak ve dilim geri tepmesiz otomatik bir silahmış gibi küfür ediyordum. Belki yanındayken hep ellerime bakıyordum; ama o anlarda hep yüzünün bana dönerkenki halini düşünüyordum.

Bak ben herkesi silmişim, bir sana küsüm. Pekala en çok sana öfkeliyim ama sadece sana karşı sonsuz merhamet sahibi. 'Öfkem nedendir, hakkım var mıdır?' soruyorsun. Bilmezsin ama ben bir gün geçtiğin şehirden geçtim senin, aklımdan gözlerin ve dudakların nasıldır hiç geçirmeden. Adını henüz eklememişken hiçbir sitemin sonuna, hatta isminle başlamamışken uzun yazılara; sana gelmek için sisli ve ıslak bir otobandan geçtim. Ne yazık ki benim canım, sen benden çoktan geçmiştin.

Belki bir yerlerde telefonda ne kadar saçmaladığımdan ve yanında çok titrediğimden, belki aptal olduğumdan, belki de bu gönül işlerine çok takıldığımdan dem vuruyorsun. Oysa ben seni içimden; ben seni tam on sekiz yerinden ve bir an olsun gözümü kırpmadan. Deliymişim gibi bakma bana, aşk da bir yerde cinayete teşebbüs sayılır. Ben öyle bir katilim ki ayakların üşümesin diye yere serili onurum ve onurlu saydığım her şeyim. Ben o kadar katilim ki cevaplar ve nedenler benim saçımı okşayamaz ellerin kadar.

Belki sen bilmiyorsun ben bir kez olsun karşında oturup tütün tellendirmiş değilim. İçimde cızırdayan sana takılı kalmış plaklar, etraf kan revan; yürüyorum ama senden geçmiş değilim. Elbet çatık kaşlarım ama böyle daha güzelimdir diye, gücenmekten değil. Elbet geri geri koşuyorum ama sana sırtımı dönmeyeyim diye, kaçmaktan değil.

Merak ediyor musun ben nasıl hoşça kaldım. Çünkü ben içimden sana bin kez sarıldım.