Bir başlangıcı ve bir de sonu olmalıydı tabi bu başlangıcın. Ana rahmine düştüğümde başlamıştı aslında tüm hikayem her insana olduğu gibi. Bir mucize o yarışı kazanıp sana bu dünyada tek değer veren varlığın karnında büyümek. Ama acı dolu ama sevinç dolu bilmeden büyüyorsun işte o seni istese de istemese de. Seni doyurmak için, seni doğurmak için bir kuru ekmek bulmak için canla başla çalışıyorken annen. Bazen belki karnı aç giriyor yatağına onca insanın kahrını çekiyorken. 30 kişinin çamaşırını 7 aylık olmuş göbeği ile yarısı leğenin içinde yarısı dışında çitiliyor işte. Sen karnında büyüyorsun günden güne. O ise o çamaşırları çitilerken içinden diyor ki; benim çocuğum ben gibi olmayacak, o eziyet çekmeyecek, o hep başı dik olacak diyor. Çok acılar çekiyor, kaçmak kurtulmak istiyor, 17 yasında bu çocuk ama kaçamıyor içindeki çocuktan. Elini ayağını bağlıyor o çocuk, o da ben gibi babasız büyümesin diyor. Katlanıyor acımasız insanların kahrına. Kimisini o hizmetçiye söyleyin yapsın derken duyuyor. Üzülüyor ağlıyor ama sığındığı eşi değil allah oluyor. Canı köfte ekmek aşeriyor, kocası annesinin korkusundan alamıyor. Ama canı o köfte ekmeği istiyor işte, yiyemeyince rüyasına bir dede girip yediriyor doya doya. Sonra o isteğim geçti diyor bana annem. Ona kıyamıyorum. Bana kıymasını isterdim ona kıymalarındansa. Babası yok, annesi dul fakir diye ona eziyet etmelerindense hizmetçi parçası demelerindense benden kurtulmasını ve bu dünyaya hiç gelmemeyi dilerdim. Ama olmadı işte. Olmadı ama onun yaşayamadığı her şeyi yaşatmak için varım. Ben onun arkasında duran yıkılmaz çelik duvarı olmak için son nefesime kadar hayatta kalacağım. Beni iyi biri olarak yetiştiren annem ellerinde yılların verdiği o yaralar ve çizgiler varken ben nasıl sana uzak olabilirim...