İnsan olmak her güne aynı soru ile uyanmaktı. Her şey çoktu, boldu ama soru hep aynıydı. Bunun sebebi her sorunun aynı soruyla dile getiriliyor olmasındandı. Dünkü soru cevapsızken farklı sorunlar kafada farklı soruları oluşturmuyor. Dünkü soruyu sürekli sorar oluyordu. Belki de cevap aramıyorduk. Sorunun oluşu bir sorun oluşturmuyordu. Karmaşık, bulanık bir yerde düzen çokça arzulanır ama bir süre sonra eldekiler kabullenilmiştir artık. Düzen bir fikirdir. Tıpkı cevaplar gibi.
Artık soruların da cevapların da mutlu etmediği zamandaydım. Gerçek manada zihnimdekilerin karşılığını arıyordum. Ne yazık ki karşılığı geçtim benzeri dahi bulunmuyordu. Bildiğim dünya zihnime göre çok dar, sığ. Ulaşamadığım o kısım zihnimi karşılayabilirdi. İçimdeki dünyanın, bilinmeyenin yeni bilineni oluşturduğunda bir anlam kazanıp ruhumu da huzurlu hissettireceğini düşünüyordum. Ama bir yandan da bir insanın tam anlamıyla huzurlu hissetmesinin mümkün olmayacağını da kestiriyordum.
Bir şeyler eksikti bende ya da fazlaydı zihnimdekiler. Cevap arıyordum ama bulamıyordum. Belki de sorunu ortadan kaldırırsam ne soru kalacaktı ne de cevap arayacaktım. Kendimden uzaklaşmam gerekecekti. Duvarlarımı farklı renklere boyayarak, o duvarlara farklı çerçeveler asarak başlanabilirdi buna. Ne değişir ne kalır bilmiyorum. Elimde olanları da bilmiyorum. Bu huzursuz havayı değiştirmek istediğimi biliyorum. Her günün sonunda da boşlukta gibi hissediyorum. Vazgeçmeye çalışıyorum, fazlalıkları bir kenara bırakıyorum ama olmuyor. Cıvıl cıvıl hissettiğim bendeki o küçük karanlık beni boğmaya yetiyor.