Bir delinin öyküsü bu. Sırtlanmış çantasını, bakmış anılardan örülü, hayaller dolu. Çıkmış gelmiş bir şehre, n’aparım diye düşünmemiş. Bir yer edinmek istemiş. Dolanmış günlerce, yokuşlar aşmış yeterince. Temel atıldığını görmüş bir eve, merkeze. Konuşulmuş, anlaşılmış, kabul etmiş böylece. Aramamış kalbindekini. Sadece dinlemiş sesini. Seslenmiş durmuş kendi de ama çıkmamış sesi. Açmış çantasını oturmuş kalmış o evin önünde. Konuşmuş kuşlarla, kedilerle. Yürümüş, şarkılar söylemiş geçtiği yollardan geçeni düşününce. Açmış eski yazdıklarından okumuş, şöyle yazıyormuş birinde:
‘Birbirimize adım attığımız zamanlarda
Ne kadar çok mutlu olsam da
Düşüyordum bazen umutsuzluğa
Düşünmüştüm, demiştim ki kendime
‘Sensiz daha mutlu olmaz mı, belki de bir başkasıyla diye
Geç kaldın hayata, tutunamazken daha
Nasıl var edeceksin kendini yanında?’
Böylece istemeden geri çektim kendimi
Atmaya çalıştım bu düşüncelerimi
Bir yandan kendimle çeliştim
Korktum kaybetmekten, hep görmek istedim
Aslında hep hislerimle hareket ettim
Karmaşıktı böyle mahvettim
Duygularım da
Hayat da
Benim için hep yorucuydu
Ben gözlerinde dinlendim
Şimdi
Çok şey değişti düşüncelerimde
Yolu bulamasam da bir güç buluyorum içimde
Yaşıyorum hayallerimde
Bırakmasak orada, gerçeğe dönüştürsek yine?
Sadece gelsen
Hiçbir şey düşünmeden’
Kapamış defteri, çekmiş içine yerleştirmiş. Yeni insanlarla tanışmış. Orada insanlar ne kadar candanmış. Böylece hayallerinden yine yol yapmış. Hep aynı yere çıkınca şaşırmış kalmış.