Çatı yine imdadıma yetişiyor. Kayboluyorum orada. İnsanlardan uzak kalıyorum. Göğe de yakın hem. Yaşıyorum biraz yani... Ayaklarımı sarkarak oturuyorum. Öyle içimde hiçbir his oluşmuyor. Çok eskiden çok korkardım,eskiden korkardım, şimdi hissizzim. Korku bile oluşmuyor. İçimin burukluğu birinciliği kaptırmıyor artık...Göğe bakıyorum. Dolunay var ama ben bu akşam aya sırtımı dönüyorum. Sanırım ona da küsme vakti geldi. Zaten çok geçmeden esir alıyor bulutlar. Şimşekler çakıyor izliyorum.Gök gürültüsünü dinliyorum. Bakmayın öyle gök gürültüsünden korkmam ben. Ben sert çarpan kapılardan korkarım. Azıcık yükselen seslerden korkarım. Gök gürültüsü masum bir ses. Hem zaten iyi göğün bu hali daha az gurbette hissediyorum...Yağmurda yağmadı bir türlü. Oysa daha dans edesim vardı. Yağmurun aksinde. Çatıda oluşan aksinde. Kendimi en gerçek orada görüyorum. Filtresiz, maskesiz, mimiksiz...Kapkaranlık bir siluet. Ben . Bu gölgeyle suyun dansı , bu benimle yağmurun dansı , bu ruhumun aynasıyla dansı...