minik bir odam vardı, bir de pencerem. 

oradan ağaçları izlerdim, doğayı okurdum kitapların satırlarından başımı kaldırıp. 

sonra, çok sonra kitaba dönecek sırada, zambağıma su verirdim gülümseyerek. 

çiçeğim zambak, 

ilk ve çok derin hislerle büyüdün, ruhumdaki delikten içeri sızmış çocuğumdun sanki.

senden sonra da çiçeklere su verdim ama hiçbiri dallarıyla senin gibi yüzümü okşamadı. döllenip acının rahminde kıvranırken yüreğim, derdime ortak olmadı. beklemedim olmasını ama hiç değilse yüzüme değseydi yaprakları.

çiçeğim zambak, 

sen toprakla hiçbir yere gidilmez diyenlere inat

yüreğimde yaşıyorsun, daima.

seni daima bir çiçek bekçisi olarak değil, zambak annesi olarak seveceğim...