Sıcak gecenin ortasında çığıran bir telefonun sesine uyandı Eda. Uyku mahmurluğu üzerindeyken açtı telefonu. Yabancı ve boğuk bir ses Aysu'nun nesi olduğunu soruyordu. Bir anda tüm bedeni buz kesti. Ürperen tüylerini görmezden gelerek yanıtladı Eda.

"Ben, ablasıyım." Karşısındaki boğuk ses yapmacık bir hüzne bürünerek bir trafik kazası sonucu kız kardeşinin hastaneye kaldırıldığını, yoğun bakım ünitesine alındığını ve durumunun kötü olduğunu bildiriyordu. Denizli'nin en sıcak yaz gecesinde Eda titriyordu, üşüyordu ve ağlıyordu. Çalıştığı hastanenin yoğun bakım doktorunu aradı çabucak. Gözyaşlarının arasından ses tonuna hakim olmaya çalışarak anlattı durumu. Neyse ki konuştuğu anestezi doktoru daha önce Aysu'nun kaldırıldığı hastanede çalışmıştı ve bağlantılarını kullanarak Aysu'nun Denizli'de tedavi görmesi için gerekli ayarlamaları yaptı.

Eda üzerine ilk bulduğu pantolon ve tişörtü geçirdi, üşüdüğü için ince de bir ceket aldı üzerine. Hızlıca bir taksi ayarlayıp çalıştığı hastanenin yolunu tuttu. Eğer bir aksilik çıkmazsa Aysu da ambulansla iki buçuk saat sonra İzmir'den Denizli'ye varacaktı. Eda şiddetli mide ağrısı bir yana, yüzündeki şimdiden oluşan kaygı çizgilerini taksinin camından görebiliyordu. Koca gözlerinden akan yaşların ardı arkası kesilmiyor, sessizlikle hüznünü sarmalayıp için için ağlıyordu. Hastaneye vardığında kendisinin çalıştığı yoğun bakım ünitesine gitmeye ayakları dayanmadı. Acil Servis'in önündeki soğuk, kahverengi banklara yığıldı kaldı. Hava kurşun gibi ağırdı, çıkan tek ses sürgü kapının açılıp kapanmasıydı. Acil Servis'in önü boş denecek kadar az insanla sarılıydı, gerçekten hasta olan insan sayısı ondan da azdı. Eda hastanenin dışında kaldı, içerisi basıyordu onu. Bankın üzerinde uzun ince bacaklarını kendine çekti ve ellerini bacaklarına doladı. Kara bulutlar kaplı zihninden annesi ile babası geçiyordu şimdi. Onlar da şehir dışına çıkmışlardı. Gecenin bir vakti onları ayaklandırıp başka bir trafik kazası haberi almak istemiyordu. Şimdilik olanı biteni kendine saklayacaktı. Kendisine yaklaşan adımları hiç fark etmeyen Eda, artık ağlamıyor sessizce bekliyordu. Güvenlik görevlisi Serdal Bey gelmişti yanına. Kızın kırmızı gözlerini ve altındaki koyu hareleri görmüş ve yardıma ihtiyacı olup olmadığını sormak istemişti. Fakat Eda'nın üzerinde resmen bir mezarlık havası vardı ve Serdal Bey bu mezarlıktan nasibini almak istemediği için dönüp gitmişti. Eda çevresinde olup biten her şeye kayıtsız hiç hareket etmeden iki buçuk saat kadar bekledikten sonra ambulans gecenin sessizliğini yararak Acil Servis'in önünde durdu. Ekipler hızlıca hastayı kontrol ederek teslim alırken bir yandan da anamnezini alıyorlardı. Eda kardeşinin yanına yaklaşamadı, uzaktan bir seyirci gibi izliyordu olanı biteni. Kardeşinin ağzındaki hortumu, nefes alıp vermesini sağlayan seyyar vantilatörü, onun ince, renksiz bedenine eğilmiş olan sağlık çalışanlarını izledi. Seri bir ekip çalışmasıyla Aysu yoğun bakıma çıkarıldı. Eda ne çok yakından ne de uzaktan Aysu'nun yoğun bakıma alınmasını izledi. Covid-19'u ekarte etmek için yapılan hızlı test negatif gelince temiz alana alındı. Yoğun bakımdaki herkes hazır olda bekler gibiydi, herkesin üzerinde bir matem havası vardı sanki. Göz ucuyla baktıkları Eda'yı teselli etmek istiyorlar fakat bunu nasıl yapacaklarını bilmiyorlardı. Zayıf ve belli belirsiz atan kalbinin ritimlerini monitörde izleyen Eda hipnotize olmuş gibiydi. Ağzını bıçak açmıyordu, arada omzuna değen dostane ellere başını sallamak dışında bir şey yapmıyordu. Doktor ağır adımlarla yanına geldi. Gözlerinin altındaki yorgunluk çizgilerini, yüzündeki acı ifadesini bilirdi Eda. Ne kadar anestezi doktoru olsa da özellikle genç hastalara dayanamaz, hele bir de kız oldu mu aklı hep kendi kızlarına giderdi. Daha önce defalarca kez hasta yakınlarına sarf edilen içinde dünyanın tüm yükünü taşıyan zehirli sözcükler şimdi ona söyleniyordu. Ezbere bildiği çaresizliği ilk kez tadıyordu ve bu acılık ağzından hiç gitmeyecekti, biliyordu. Derin bir nefes alarak kendini kontrol etmeye çalıştı ve yalvarır gibi İnanç Bey'in gözlerine baktı. O da üzgündü Eda için, bu üzüntüsünü elini omzuna teselli edercesine atmasından anlıyordu. "...Senin de bildiğin gibi yapabileceğimiz tek şey sabırla beklemek. Zamanla tedaviye yanıt verip vermediğini göreceğiz."