Hatay’da Hanefi, Antalya’da Arap, Amerika’da Türk

           Ben Hataylıyım, doğup büyüğüm topraklar her zaman kozmopolit bir yapıya sahipti, bu sebeple kültürel açıdan da çok geniş bir yelpazesi vardı. Annem ve babam Arap kökenli ailelere sahiptir. Hristiyan, Müslüman, Süryani, Alevi ve daha bir çok dine, mezhebe sahip arkadaşlarım ve akrabalarım da oldu. Ama bu kozmopolit yapıya rağmen de bazı sorunlar yaşanmadı denemez, buna örnek olarak Araplar Alevilerden kız alır ama kız vermez

( elbette istisnalar mevcut) bu sebeple çocukluğumdan beri annem bana ve kız kardeşlerime ‘babanız sizi alevi birine vermez’ diye nasihat ettiği anlar çok fazladır. Peki, hiç yok mu evlenen elbette var, kuzenim öyle bir evlilik yaptı ama ne kadar iyi eğitim almış olursa olsun evlendiği kişi kendi ailemize göre ‘ötekiydi’.

           Bu ötekiliğin birçok sebebi vardı, günlük yaşamdaki rutinler, dini ritüellerin farklılığı, gelenek görenek farklılığı bunlar belli başlı sorunlar olarak ortaya çıktı.

Ben ortaokula kadar yatılı okulda öğrencilik yaptım, liseyi kazanıp Antalya’ya gittim, o sürede de Suriye’de iç savaş başladı, Hatay sınır şehri olduğu için inanılmaz bir göç aldı. Ben Antalya’da Arap ve başka ilden geldiğim için ötekiydim, savaş sebebiyle hataya gelenler de başka bir ülkede oldukları için ötekiydi. Benim ötekilik yaşama sebeplerim dilimdeki bazı eksiklerden kaynaklanıyordu (şiveli ve doğup büyüdüğüm şehirde bana yeten bir Türkçe ile konuşuyordum ki zaten Türkçeyi de ilkokulda öğrenmiştim, okula başlamadan önce ana dilim olan Arapçayı konuşuyordum.) fiziksel özelliklerim de onlardan daha farklıydı ( esmer ve kıvırcıktım, bu nedenle bazı zorbalıklara da uğradım).

            Babamın babası hayvanlarını otlatırken bir gecede Suriye Hatay sınırı çizildiği için Türkiye topraklarında kalmış (şu an yaşadıkları köyle Suriye arasında sadece bir tepe var çok yakın) annemin ailesi de yine hayvancılıkla uğraştığı için amik ovası çevresinde kalmışlar, her iki ebeveynimin de akrabaları Suriye, Irak, İran gibi ülkelerde. Savaş sonrası hataya gelmiş mültecilerle ilgili birçok sorun yaşandı herkes onların gelmesiyle düzenin bozulduğunu söylüyordu. Kendi ailem de dâhil olmak üzere ‘Suriyeliler geldi düzen bozuldu’ demişti annem, bende ‘ bizde Suriyeliyiz’ demiştim aldığım cevapsa ‘biz onlar gibi değiliz’ di.

           Biz savaş nedeniyle gelmediğimiz için onlardan ayrılıyorduk, ( bu arada Suriye’de olan akrabalarımızın hiç biri Türkiye’ye gelmedi çünkü maddi durumları iyi olan aileler belli gruplara para ödeyerek kimsenin onlara dokunmayacağını garanti edebiliyordu, bu daha çok toprak zengini aileler için geçerliydi) onlar ülkesini korumayıp kaçmış ötekilerdi. Bu nedenle ne saygı duyuluyordu ne de seviliyorlardı, kültürleri uymuyordu, gelen mülteciler kızlarını başlık parasıyla evlendiriyordu ( bazıları küçük yaştaydı) bu şekilde evlenmiş birçok tanıdığımız var, karısı vefat eden ya da belli durumlardan dolayı evlenememiş kişiler için yeni bir seçenek doğmuştu ‘ bir Suriyeli alırım’ seçeneği…

           Bunu kırsalda daha fazla duyarsınız ama eğitim seviyesi yüksek olanlar bile insanların bu durumundan faydalandı, on bin lira verip evlendiler, mültecilerin bazıları çok eşli olduğu için çok fazla çocukları oluyor, onlarda yabancı bir ülkede ne kadar az boğaz olursa o kadar iyi diyerek böyle evlenmelerine müsaade ediyorlardı. Mülteciler kendi aralarında iletişimi kuvvetli olarak hareket ediyordu, kendi habituslarını oluşturuyorlardı, Suriyeli kasap, Suriyeli manav, Suriyeli market… Suriyeli Mahallesi. Onlar böyle kozmopolit bir şehirde bile öteki olmuşlardı, yerel halk bir yandan gelmelerinden rahatsızlıklarını her fırsatta dillendiriyor ama en ucuza da onları çalıştırıyordu. Çünkü onlar muhtaçtı, Türk işçinin aldığı paranın üçte birine çalışıyorlardı, inşaat işlerinde, tarla işlerinde onları kullanmak daha karlıydı.


           Bauman’a göre yabancılar,  hiçbir kategoriye uyamayanlardır. Onlar ne yakın ne uzaktırlar. ‘bizim’ bir parçamız olmadıkları gibi ‘onların’ da bir parçası değildirler. Ne düşmandır, ne de dostturlar. Yabancıdırlar ne beyaz ne de siyahtır onlar bunun ortasında gri bir renktirler.  Bu gri bölümde belirgin bir şekilde bir faydaları yoktur, ne kadar ucuza da çalışsalar yine faydalı değil zararlı, niteliksiz olarak görülürler.

           Vatandaşlık alan Suriyeliler ne yaparlarsa yapsınlar, ne kadar yüksek eğitim almış olurlarsa olsunlar tam anlamıyla mevcut gruba dâhil olamamaktadır. Toplumsal hayata tehdit olarak görülmektedirler, bu yüzden siyasal hareketler de artık bu konu üzerine daha fazla durmaktadır. (Ümit Özdağ, Özdağ Turizm Kavramı). Konuyu genel olarak özetlemek gerekirse her insan bir yerde ‘öteki’ olmak zorunda kalmaktadır, şartlar değişir, sebepler değişir ama bu ötekilik durumu değişmez. İyi bir eğitim aldım evet ama ana dilimi konuşmayı artık bilmiyorum çünkü konuşmamdan artık dalga geçilmesin ve  Türkçem daha kolay gelişsin konuşmama kararı almıştık, 1800’lü yıllardan beri burada olan ailem ne olursa olsun yine de Türkleri savaşta sırtından bıçaklayan Araplar olmaktan kurtulamıyor( her iki ailemden insanlar Türkiye’de askerlik yapıp kurtuluş savaşında ölse bile ) bu değişmiyor.  Ukrayna’dan gelen mülteciler için aynı söylemlerde bunulmuyor, buradan çıkarabilir ki öteki olmanın da belli kalıpları var ( E. Said: Oryantalizm).

           Tüm bunlar göz önüne alındığında yüksek lisans yapmak için yurt dışında üniversite araştırıyordum, daha pasaport işlemlerini bile düşünemeden yaptığım tüm araştırmalar zaten Türk vatandaşı olduğum için işimin imkânsıza yakın zor olduğunu göstermişti. Şimdi de Türk olduğum için ötekiydim J Yüksek lisanstan da çok iyi Türkçe konuşmaktan da vazgeçtim ki iyi artık Türkçem şimdi bu yaşımda Arapça öğrenmeye çalışıyorum. Ne yaparsam yapayım zaten bir şekilde bir yerlerin ötekisi olacağım en azından kendim olmayı deneyimlemiş olarak ölmek istiyorum.

Yeryüzünde İnsanların Sürekli Göç Halinde Olma Sebepleri:

 

‘Türkiye Bir Doktor Kaybetti Almanya Bir Kurye Kazandı’


           Bir yerde kendimizi güvende hissetmezsek orayı tahliye ediyoruz, yani göç mekânsal anlamı kastetmektedir. Göçün doğasında insanın bir yerden diğer bir yere giderken bunun sebepleri sorgulanır, Türkiye’deki mülteci sorunu ile Amerika’daki siyahilerin yaşadığı sorunlar bazı noktalarda örtüşmektedir. Göç sebebiyle gelenler ve orada olanlar arasındaki ilişkiler çoğunlukla sorunludur. Göçün birçok sebebi vardır. Zorunlu göç sebepleri ve gönüllü göç sebepleri vardır.

Zorunlu göç sebepleri: Doğal afetler, savaşlar, sürgün, mübadele gibi nedenler.

Buna örnek olarak 2011 Suriye iç savaşından kaçan insanların buraya gelmesi, Rus-Ukrayna savaşında Ukrayna vatandaşlarının Antalya’ya göç etmesi gösterilebilir.

Gönüllü Göç Sebepleri: İnsanların daha rahat bir yaşam için göç etmesi, bunun göç eden kişinin tercih etme özgürlüğünün olması en önemli noktadır.

Türk doktorların yurt dışına göç etmesi örnek verilebilir, üstelik bazıları kendi mesleklerini değil daha farklı işlerde daha rahat bir yaşam için çalışmayı tercih etmesi gösterilebilir. Gönüllü göç sebeplerinin birçok alt başlığı vardır: beyin göçü, iş göçü, sağlık göçü gibi. Göçün zorunlu veya gönüllü olmasının yanı sıra göç edenlerin sayısı da çok önemlidir. Sayının çok olması birçok sorunu da yanında getirir. Sosyal yaşamda ve siyasal anlamda karmaşalar çıkabilir. İnsanların içinde bulundukları mekânı değiştirme zorunlulukları farklılık gösterse de göç hem sosyal hem de politik alanda sürekli tartışılan bir konu olmaktadır. Göç veren yer ve göç alan yerler farklı sorunlarla mücadele etmektedir.

Göçe sebep olan unsurlar daha sonradan çıkacak gelişmeleri de etkilemektedir, farklı siyasi yaklaşımlar, farklı örgütlenmeler, farklı hak talepleri vb. Göç ne sebeple yapılmış olursa olsun, bireyin psikolojini ve toplumsal yaşamını yüksek derecede etkilemektedir. Birey yabancılaşabilir (göç eden). Göç alanlar ise kendini tehdit altında hissedebilir.