Elinin tersiyle karanlığı itip, kendini dağlar ardından göğe çıkaran bir maviliktir yaşamak. Yaşamak, canlılığının başlamasıyla başlar. Karanlık güneşin dünyaya sırt dönmesiyle, aşk çekip gitmelerle, bağırıp çağırmalarla, kalpte kalan kırıklıkla başlar. Ölüm, yaşamın sona ermesiyle başlar. Hep bir şeyler bitmelidir, yeni bir şeylerin başlaması için. Bütün bu döngü ise yaşamın kendisidir. Yaşamak canlılıkla başlayabilir, ama yaşam, ölmekle bitmez.
Ben bu döngüde taraf tutarak, yaşam ile aramı bozdum. Yine bir günün geceye dönmesine dayanamayıp, bir şiir yazdım geceye. Sonra fark ettim ki gün doğmakta geceye. Çekip gidenlere anlayış göstermedim, bağırıp çağırmaları dinlemedim, kırıklıklar geçer dedim, ölüm aslında yeni bir başlangıçtır dedim. Ki bu sebeplerden dolayı yaşamak cephe aldı bana, yaşamayı yaşamak yapan ne varsa ben onu yapamadım, duyamadım, göremedim, hissedemedim, dolayısıyla yaşamak da beni görmedi, ben sadece bu muhalefetimle yaşama daim oldum.
Kırgınlıklarım, kalanlaraydı, kalmalarına değil, yalandan kalmalarına, gülmelerine. Sevdam geceyeydi, yalnızlık susturamadığım bir ahbabımdı içimde. Ben sessizliği severdim, konuşulan yalanları dinlemek yerine, sessiz hareketlerini izlerdim. Ben yaşam içinde, yaşamaya çaktırmadan ölümü sevdim, ki her aşk hikayesinin belli sonudur, ölüm sevgimden korktu, ve bu ölümün korkaklığı beni hayata iyice bağladı. Bunu kendi ipimi kendim düğümlemiş, kendi boynuma kendim geçirmiş, kendi tabureme kendim tekme atmış olmama rağmen, can çekişirken anladım. Ve o an fark ettim ki yine yanlış tarafı tutmuşum.