İnsan doğası kısaca, bireylerin tarih içinde özdeşleştiği ve edindiği, ortak paylaştığı veya şahsına münhasır özelliklerin tümü olarak nitelendirilebilir. Ancak görüşler arası farklılıklar da burada öne çıkmaktadır. Liberalizm, sosyalizm-marksizm ve muhafazakarlığın farklı insan doğası görüşleri mevcuttur.
a- Liberalizmin İnsan Doğasına Bakışı
Liberalizm bireyi ve bireyciliği ön planda tutan bir görüş olarak insan doğasına dair fikirler de bu çerçevede oluşmuştur. Liberalizmin kurucusu olarak görülen John Locke’un insan doğası üzerine fikirleri burada belirleyici olmuştur. Liberalizm özel mülkiyetin meşruluğunu kabul etmiş ve insan doğasında birlikte yaşamanın nedenini de bu mülk kavramına bağlamıştır. Aynı zamanda John Locke insan doğasının şekillendirilebilirliğini de eğitimin sağlayabileceğini öngörmüştür. İnsan doğasının ahlaki bütünlüğü ise doğuştan gelen bir şey olmadığı için liberalizm insan doğasının ahlakını insanın kendi aklına bağlamıştır. Liberalizme göre insan doğasında devlet-birey arasında üstünlük ve kölelik anlayışı da olamaz. Devlet böyle kurumlar olmanın dışında kalmalı ve insan doğasını böyle korumalıdır. Liberalizme göre insan doğasının yaşamak dahil bütün mülki haklarının güvencesi toplumun bir parçası olması ile alakalıdır.(Senemoğlu, 2017) Asıl olan ise liberalizmin insan doğasını toplum olarak görmesi ve insanın doğasında toplum halinde yaşama güdüsünün bulunduğu görüşüne varmasıdır.
b- Muhafazakarlığın İnsan Doğasına Bakışı
Muhafazakarlık, liberalizme göre çok daha farklı kolları olan ve bu kollarında da farklı görüşler barındıran bir ideolojidir. Bu bağlamda muhafazakarlığın insan doğasına bakışını incelerken genel otoritenin kabul edebileceği şekilde incelemek daha doğru olacaktır. Muhafazakarlığa göre insan asla mükemmel bir varlık değildir. Öyle ki aydınlanmacı geleneğin insanı ve doğasını üst bir varlık olarak görmesine de kesinlikle karşı çıkar. İnsan doğası ile devlet arasında bir aracıya ihtiyaç vardır. Muhafazakar düşünceye göre belli bir ahlak vardır ve bu ahlak değişmez.(Kirk,1993) İnsan doğası bu ahlaki çerçevenin bir parçasıdır. Liberalizmle ters düştüğü noktalardan biri ise muhafazakar görüşe göre insan doğasını ve toplumu sağlıklı tutan şey eski gelenek ve göreneklerdir. Muhafazakar görüş liberalizmle eş değer bir görüş olarak özel mülkiyeti savunur ancak burada da sosyalizmle ters düşer. Muhafazakar görüşe göre herkesin eşit olması gelişme değildir. İnsan doğası bu görüşe göre toplumsal karar ve yardımlarda gönüllü olmaya eğilimlidir. Muhafazakar görüş hem iktidarın hem de insan doğasının daha doğru yaşaması için sınırlandırılması gerektiğini düşünür.(Kirk,1993)
Yani muhafazakar görüş insan doğasını sınırlı ve mükemmel olmayan aynı zamanda dini veya siyasi olabilecek bir otorite tarafından düzenlenmiş olacağı üzerinde yoğunlaşmış ve böyle bir birlik sağlamıştır.
c- Sosyalizmin İnsan Doğasına Bakışı
Sosyalizm ve insan doğası arasındaki ilişki diğer iki görüşe göre çok daha fazla tartışılmaktadır. Diğer iki görüşün insan doğasında bulunduğunu söylediği özel mülkiyet kavramı sosyalizm üzerinden düşünüldüğünde ters gelmiş ve bolca tartışılmıştır. Ancak bu böyle değildir. Çünkü insan doğasının özel mülkiyet kararlılığı zamanına göre değişmekte olan bir kavramdır ve yakın dünyada bu kavramın ortaya çıktığı söylenebilir. Yıllar önce özel mülkiyet kavramının ve hatta yerleşik hayatın olmadığı bilinmektedir. Ancak buna rağmen özel mülkiyetin yaşama hakkı ve korunması kolu pek tabii bu içerikle doğrudan alakalıdır. Sosyalizmin insan doğasına bakışını ise Karl Marx’ın görüşleriyle belirleyebiliriz. Sosyalist ideolojiye göre insan doğası sürekli kendini geliştirebilmektedir. Bunun ortaya çıkışını ise icatlar, alet kullanabilme gibi bir çok yol ile görebiliriz. Yani insanlık kendi doğasını kendi şekillendirebilmektedir. Sosyalizm insanı kendi doğasına dönmeye ihtiyaç duyan bir varlık olarak görmektedir. Birey ve doğa iç içedir ve bu iç içe durum önceden beri vardır. Yani hem birey hem de insan doğası bir bütündür.(Marx, 2000) Yani önceki davranışsal bütünlüğüne, yabancılaşmamış durumuna, doğaya ve diğer insanlarla ilişkilerine geri dönmek insan doğasında vardır. (Öngen, 2002)
Sosyalizm insan doğasını kaderini kendi elinde tutan, öğrenen ve öğreten, sabit değil, kendini sürekli geliştirme eğiliminde olan bir olgu olarak görmektedir. Aynı zamanda eşit haklar ve mülkiyetlerle sosyalizm insan doğasının belli düzeninde eşitliğin de olduğunu söyler.
d- Tutarlı ve Akla Yatkın İnsan Doğası Görüşü
İnsan doğası görüşleri belirli çerçevelerde birbiriyle örtüşse de kesinlikle ayrıldığı yerler de olmuştur. Muhafazakarlığın dogmatik görüşü, liberalizmin özel mülkiyeti insan doğasından sayması gibi çıkarımlar biraz daha farklılaştırılmış gibidir. Çünkü bu yaklaşımlar insan doğasını tümüyle, evvelden beri değil, özel mülkiyet kavramının veya dogmanın ilk çıkışından itibaren ele almıştır. Ancak hem insanlık hem de insan doğasının çıkarımları çok daha önceye dayanmaktadır. İnsan doğasına sosyalizmin bakışı ise tam olarak bu çerçevede olmuştur. İnsan doğasının sürekli gelişip değiştiği, evvelde insanın doğasında özel mülkiyetin değil, ortak kullanımın olduğu gibi görüşler insan doğasının aslolan yapısını göstermektedir. Ancak yine de tam olarak şu görüş en akla yatkın olanıdır demek pek mümkün değildir. Çünkü gerek liberalizmin gerekse muhafazakarlığın bazı görüşleri de sosyalist düşünceyi yalanlamaz. Bu sebeple tüm bu görüşlerin de birleşmiş olabileceği çıkarımları göz önüne aldığımızda en akla yatkın görüşün sosyalizm olduğunu söyleyebiliriz. Muhafazakar görüş hem bölgeden bölgeye hem de dönemden döneme farklılıklar gösterdiği için pek tutarlı sayılamaz. Bu sebeple hem özel mülkiyetin olmadığı hem de insan doğasının gelişmeye açık olduğu düşüncelerini baz alarak en akla yatkın ve tutarlı görüşün sosyalizm olduğunu söyleyebiliriz.
Liberalizmin Eşitlik Anlayışına Bakışında Eşitlik Türleri
Liberalist düşüncede eşitlik kavramı bireycilik ile ters düşebileceği için çok fazla kullanılabilir değildir. Ancak liberalist düşüncenin temel alt başlıklarından biri de eşitliktir.
Eşitlik türlerini ise tam olarak liberal olarak nitelendirmek yerine eşitlik türlerinin içeriğinde liberalizme bakmak daha doğru olacaktır. Temel bağlamda eşitlik unsurlarını ahlaki eşitlik, hukuki eşitlik, gelir eşitliği, fırsat eşitliği ve politik eşitlik olarak düşünmek yeterlidir. Ancak bunlar dışında eşitlik unsurları da yaratılabilir, türetilebilir. (Ashford, 2018) Ancak liberalist düşünce bu eşitlik unsurlarından, hukuki, politik ve fırsat eşitliği konularına daha fazla yoğunlaşmış ve bu unsurların eşitliğini savunmuştur.
Ø Ahlaki eşitlik;
Her insanın biçimsel olarak hayatına yön verme hakkı vardır ve bu hak ahlaki yönden gereklidir. İnsanların ahlaki yönelim ve tercihleri bakımından eşit olmaları gerekmektedir.
Ø Hukuki eşitlik;
Kanuni eşitlik, kuvvetler ayrılığı ilkesinin de güvenilir olduğu bağlamda geçerlidir. Kanunlar herkes için eşittir ve hukuk önünde de kanunlar bireylere eşit uygulanmalıdır.
Ø Gelir eşitliği;
En sık kullanılan kavram gelir eşitliğidir. Yaşamak için gerekli olan maddiyatın kazanılması ve harcanması yönünde eşit olunmalıdır. Bu eşitlik sosyalizmin en kuvvetli savunduğu görüştür.
Ø Fırsat eşitliği;
Bireyler yaşamları boyunca diğer bireylerle eşit imkanlara sahip olmalıdırlar. Bu eşit imkanları fırsata çevirme yolunda da aynı çaba ve sonuç elde edilmelidir. Fırsat eşitliği bir çok alanda görülmektedir. Fırsat eşitsizliği ise çok daha fazla görülür.
Ø Politik eşitlik;
Belli şartları sağlayan herkes siyasi haklara sahip olmalıdır ve bu siyasi haklar bireyin elinden şartları sağladığı sürece alınamaz. Oy verme, oy alma gibi bütün siyasi haklar ve katsayıları her birey için eşit olmalıdır.
Liberalizm politik eşitlik, hukuki eşitlik ve fırsat eşitliğini savunur.
Fakat tüm bunlara rağmen liberalizmin eşitlikçi olduğunu söylemek bazı durumlarda doğru değildir. Çünkü liberalizm eşitliği savunurken bireyler arasında eşitsizliğe de yol açabilmektedir. Ancak yine de liberalist düşünürler eşitsizliği en aza indirmek için belli başlı düşünceler ortaya attılar.(Hayek,2009) Bu liberalizmin eşitlikçi olmadığı gerçeğini değiştirmese de belli başlı alanlarda eşitlik anlayışı görülmüş oldu. Klasik liberalizmin modernleşmesi ile bu durum daha içinden çıkılmaz bir hal almış olsa da düşünürler en azından bu üç başlıkta eşitliği savunmuşlardır.
Liberal Eşitlik Anlayışına Sosyalist Eleştiri
Liberalizm başlı başına bireyci olduğu için eşitliğin topluma değil bireye yansıması görülmektedir. Maddi ve manevi hiçbir eşitlik unsuru tamamıyla bireyler arası farklılarda gözetilemez. Bu durumda sosyalist-marksist anlayış bireyci olan liberalizmi sert şekilde eleştirir. Bu eleştirinin sonucunda ise sosyalizm kendi eşitlik anlayışını birikimlerle yaratmıştır.
Sosyalizm toplumsal eşitliği de savunur. Bu toplumsal eşitlik ise bireyci değildir. Yani kişisel eşitliklerden veya mülkiyetçi yaşam tarzı eşitliklerinden bahsetmez. Sosyalist eşitlik anlayışı, dünya üzerinde eşitliği yok eden tüm sınıfların kaldırılmasından bahseder ve sınıfsız toplumun en eşitlikçi toplum olacağını varsayar. (Yarkın,1989) Bu bağlamda sosyalist lider Stalin’in sosyalist eşitlik anlayışına dair düşüncelerine de bakılabilir.
Stalin’e göre kapitalizm yenildikten sonra tüm emekçiler kurtulacak ve tümden eşitlik gelecek. Tüm kapitalistler mülksüzleştirecek. Bunun yanın sıra tüm üretim araç gereçleri bireylerin değil toplumun mülkiyeti olacak ve özel mülkiyet kalkıp toplum mülkiyeti eşitliği gelecek. Son olarak ise sınıfsız toplumda herkesin yetenek ve becerilerine göre fayda vereceği, bunun karşılığını alacağı ve eşit davranış ve şekillerle bunun yapılacağı bir eşitlik anlayışı öngörülür.(Yarkın, 1989) Bazı eleştiriler sosyalizmin eşitlik anlayışının herkesin aynı kıyafeti giyip, aynı yemekleri yediği bir toplumsal düzen olduğunu söylerler ancak bu başlı başına bir safsatadır. Sosyalizmin eşitlik anlayışı başta olmak üzere tüm unsur ve görüşleri dayanaklı ve mantıklıdır. Bu sebeple sosyalist eşitlik anlayışı tüm eşitlik anlayışlarından elzem ve tutarlıdır.
KAYNAKÇA
Ashford, Nigel (2018). Özgür Toplumun İlkeleri çev. Can Madenci, Liberte Yayınları
Hayek, Friedrich August von (2009). Liberalizm çev. Ünsal Çetin, Liberal Düşünce Dergisi c.14 sayı.55 ss.197-224
Kirk, Russell (1993). The Politics of Prudence, ISI Books
Marx,Karl (2000). 1844 El Yazmaları, çev. Murat Belge, Birikim Yayınları
Öngen, Tülin (2002). Marx ve Sınıf, Ankara Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi, Praksis Dergisi, sayı.8, ss. 9-28
Senemoğlu, Olkan (2017). Locke ve Rousseau’nun İnsan Doğası ve Toplum Düşüncesi, İnsan&Toplum Dergisi, sayı.7 ss. 187-221
Yarkın, İsmail (1989). J.W Stalin Eserler Cilt:3, çev. İsmail Yarkın, İnter Yayınları
Deniz Dinç
2022-01-07T11:02:50+03:00böyle içeriklere bayılıyorum ya
Mustafa ŞEN
2022-01-07T10:59:08+03:00Teşekkürler :)
Tutku Silahtar
2022-01-06T23:12:46+03:00👏👏👏
Haneke
2022-01-06T22:57:55+03:00Özenli, derli toplu bir metin. Emeklerinize sağlık.
Seniya Burçak
2022-01-06T22:49:46+03:00Uzak olduğum konular olmasına rağmen sıkmadan okuttu kendini. Kaleminize sağlık.