“Saatler geriye alındı. Hava kararmadan bir yürüyüş yapsak mı?” diye sordu Gülistan mahalledeki ablası Firuze’ye. 


Sonbaharın son günlerini yaşıyorlardı. 

Hava ılıktı ve Firuze kreşten oğlunu alacaktı bir saat sonra. 

Belli ki canı sıkkındı Gülistan’ın. Konuşmaya ihtiyacı vardı. Çok işi olmasına rağmen kıramadı komşu kızını, kader arkadaşını!


Yürümeye başladılar.


Firuze:

⁃ Nasıl geçti günün? Neler yaptın bugün? 


Gülistan:

⁃ Pek iyi sayılmaz! İyi değilim bu aralar. Komşu kahvaltıya davet etti. Mahalleden Nilgün abla da vardı ve sürekli yeni doğan torunundan bahsetti. Bir süre sonra bunaldım ve müsaade isteyip kalktım.


Belli ki yine dönem dönem huzursuz günlerini yaşıyor, evlatsızlığın acısını çekiyordu Gülistan. Üç kez tüp bebek tedavisi görmesine rağmen hiçbirinin tutmaması canını acıtıyor ve onu bunalıma sokuyordu. Zor günlerdi yaşadığı, acı dolu, çaresiz günler! Geleceğini görememekte, çocuk hasreti ile kavrulmakta. Tüm arkadaşları anne olmuşlardı; akrabaları ve çevresindeki insanlar. Çoğu ondan sonra evlenmelerine rağmen doğurmuşlardı. Bir o gebe kalmanın özlemini yaşıyordu bu sessiz yaprak dökümünde.


Çok iyi anlıyordu Firuze ablası onu. Hatta en yakınlarından da çok çünkü o da geçmişti bu zor dönemden, aynı yoldan yürüdü beş seneye kadar. Tam on beş sene beklemişti yavrusunu. Yedi sene tüp bebek tedavisi, iki düşük bebek.

“İğneleri atmasaydım keşke” diye düşündüğü günler olmuştu ama bir yandan da unutmak istiyordu. Ya da unutmasa da defteri kapatmak istiyordu ve bir çuval iğneyi, karnını delik deşik ettikten sonra atmaya karar verdi. İki kalın dosya da onlarla birlikte yakıldı. Defter kapanmıştı Firuze için çünkü o bu mücadelenin meyvesini yiyordu artık ve “anne” olmanın mutluluğunu yaşıyordu!


Gülistan bunları bildiği hâlde şaşırıyordu Firuze’nin hâl ve hareketlerine. Sanki hiç yaşamamış gibi mutluydu. Onca acı, onca keder, nasıl unutulurdu ki? Aklı almıyordu. Soru üstüne soru, binbir türlü gelecek için meçhule giden yollar.


Gülistan:

⁃ Abla, bana göre sen hep mutluydun, hiç depresyon geçirmedin, sabırla bekledin. Seni hüzünlü hayal edemiyorum! N’olur anlat bana, nasıl başardın?” 


Ablası onu çok iyi anlıyordu. Kendince haklıydı çünkü. 


Firuze: 

⁃ Oğlumun doğumu ile birlikte tüm acılarım gitti ve onunla yeniden doğdum. Rabbim de artık müsaade vermiyor sanırım. Koşturmaca içinde oluyorum gün içinde ve aklımın ucundan bile geçmiyor. Sadece zaman zaman çocuksuz arkadaşlarımı gördüğümde onların acısını anlıyorum ve çok dikkat ediyorum onları üzmemek için. Sanırım benim için o defter çoktan kapandı. Hiç yaşanmamış gibi bir zamandı. Hatta düşünürken bile “Bunları ben mi yaşadım?” diyorum kendime.


Gülistan ablasını anlamaya çalışıyordu, ama kalbi acıyor, içi sızlıyordu. Ne gönlüne söz geçirebiliyor ne de aklı eriyordu ablasının bu hâllerine. Kabullenmek zor olsa da mecbur öğrenmesi gerekiyordu bu yaşananları çünkü bunları yaşayan tek kadın o değildi. Onunla birlikte yüzbinlerce kadın tüp bebek tedavisi ile anne olmak istiyordu. Tüp bebek vasıtasıyla anne olabilme oranı ise yüzde otuz üçtü!


Ve yaş ilerledikçe daha da zor olacaktı Gülistan için. Hem maddi açıdan hem de manevi açıdan. Aslında zor olan meçhule giden yoldu; acabalarla, ihtimallerle dolu.


Gülistan gibi, onun gibi, bu yolu gidenler gibi...