beni bağlayan iplerin inceldiği yerlerde yürümeseydin sana bunları yazıyor olur muydum? düşünme, uyu. çok çirkin olurum, inanamazsın. hele midem bulanırken... hele her gece uyumadan önce... hele alkol almışsam... çok komik aslında tüm bunlar. ben çok gülüyorum. sen de gül. uğraşmadım mı sanki? aklımda sadece buluttan dağlar var. sen çok gülmeme kızıyormuşsun. ben bulutları dağ sanırken ve buluttan bir evim olsun isterken. beni bir haftalığına kiralayan buluttan evimin kokusu tüm vücuduma sirayet etti. ve bir sürü kirli adamların ellerinin izleri. ben buluttan evimi özlerken sen çok konuşuyorum diye kızıyormuşsun. buluttan evim, evim, irem, ne oldu? sesin, sesin. sana gülümseyince gözlerini benden kaçırdın, üzülüp başka tarafa baktım ama dudaklarının kıvrılışındaki çekingenliği çoktan yakaladım. ha ha. sen de dağları dimdik duruyorken görünce güvende hisseder misin? bana öyle pis adamlar gerek işte. yarısı olmayan ağzımla hikayeler anlatacağım adamlar, ejder pençesi izlerinden hiç anlamayan adamlar, harika diyen adamlar, çok seviyor-muş gibi davranan çok biliyor-muş gibi konuşan adamlar. çok gülüyorum. herkesin kızı olmanın ne anlamı var? özgürlük mü dersin, yalnızlık mı? ejder pençeleri diyorum sana, benim ağzımın yarısı yok diyorum, seni öperek tamamlıyorum diyor, inanma, yalan.