"Sayısız penceren vardı, bir bir kapattım bana dönesin diye bir bir kapattım." diyor Turgut Uyar.
Turgut'un bahsettiği şekilde mi bilmiyorum ama kalbimde sayısız oda, sayısız kapı, sayısız pencere var başına buyruk. Mesela şu küçük kız, hani pencerenin önüne oturmuş kendine sarılmış yıldızıyla dertleşen, o küçücük yıldızın içinden geçenleri anladığını sanan küçük -tabii o zamanlar uzanıp kendi yanaklarımdan öpüyorum, dizelerinden habersiz- ama bir o kadar haberdar gibi sarılmış geceyi izleyen küçük kız. İşte orada, kalbimde, o kapanmayan pencerede yıldızları seyreder durur. Mesela şu maviye boyanmış duvarları, penceresinde rengarenk saksıları, kulağında gramofon sesi çocuk seslerine karışmış olan kadın; evinin balkonundan sofra örtüsünü silkeleyen kadın. O da var kalbimde. O kadın mavi, o kadın mutlu ama kalbimdeki yeri, gerçekleşmesi uzak bir ihtimalin eksikliğini hissedercesine karanlık. Mesela şu rutubet kaplamış, kendisi kadar yaşlanmış duvarlarının arasından küçücük kapkaranlık bir pencereden gençliğini seyredercesine gözbebeklerine hüzün, özlem, acı, yalnızlık biriktirmiş kadın. Onunla dünyadan bihaber küçük kız, yakın ruhtalar. Küçük kız yaşanacaklardan habersiz, insanlardan habersiz ama içinde bilmediği duyguların burukluğu; yaşlı kadın, o duyguların katranından geçmiş ama içinde derinlerden duyulan çocuk sesleri, aynı göğü izliyor çocukluğuyla. Kalbimde sayısız pencere, kalbimde sayısız kara delik, sayısız ihtimal...
Gerçekleşmesini istediğim tek olasılık, o bir türlü kapanmayan pencerelerle gerçekleşmeyen olasılıkla doğru orantılı olarak parçalanan hislerim ve umut etmekten sislenmiş gözlerim...
Neyse, ne diyorduk?
Turgut, doğru söylemiş; “sayısız pencere”
Pervazlarında kuşların yürek atışlarını barındıran pencereler güzeldir.