Neden hep birilerine ihtiyaç duyuyoruz veya neden hep özellikle bu “ihtiyaç” kelimesini kullanıyoruz? İhtiyaç duymak ile bağımlılık arasındaki fark ne? Suya ve yemek yemeye ihtiyacımız var, bu bizi onlara dolaylı yoldan bağımlı yapar. Bi' insana ihtiyacımız var bizi bu ucu bucağı olmayan yalnızlığımızdan kurtaracak... Peki bu da bizi bağımlı yapmaz mı? Hayatımız boyunca insanlara bağlı değil, bağımlı kalacağız.
Hayat aslında zor değil, yaşıyoruz gelişigüzel, kimi zaman gerçekten “gelişi güzel” olanları severek ama ne yazık ki, aynı şekilde, her zaman gidişleri güzel olmuyor. İnsana bahşedilen bir lütuf mu sevgi yoksa lanet mi? İnsanı delirtebilecek şeylerin çıkış noktası hep sevgi değil mi? Böylesine bir güç kontrol edemeyenlere verilir mi? Sevgi kontrol edilebilir bir şey mi?
Babamız ölür, sevgimizden yola çıkar delirmemiz... Veya annemiz... Sevdiğimiz kadın ölür, yine deliririz, ki çoğu zaman kadınlar yaşarken ölürler. Çıktığı nokta hep sevgi değil mi? Tanrı'yı buluruz içimizde tam kaybetmişken; bazen bu bir delirmeyle olur bazen başka başka şeyler ile... Ama hep çıkış noktası sevgidir. Sevgi denilen şey o kadar sınırsız ki, biz sınırlı olan insanlara hep fazla geldi. Kendi sevgimiz, karşımızdakinin sevgisi... Hep bir şeyler, hep fazla geldi.
Sınırı olmayan bir şeye hiçbir şey fazla gelmez. Beni bi' kadın delirtti ya da içimdeki deliyi uyandırdı, ben bi' kadını delirttim, kadınlar hep deliydi. N. Yaşa dedi Tanrı, bizi bıraktığı bu dünyada; yaşam veya hayat adını her ne koyduysak artık, ardışık bir döngünün eseri olduğunu fark etmemiz için sevgi ile acıyı aynı ölçüde verdi bize. Çok sevmezsen çok acı da çekmezsin ama çok acı çekmezsen çok da sevemezsin. İşte bu kahrolası bir formüldü. Hayatın veya insanların bir formülle ya da herhangi bir şey ile açıklanamayacağına inandım hep. Ama bakınca şimdi; zaman+mekan= Anı, sevgi+kadın= Acı, anı+acı= Aşk. Ben sağlamasını yaptım kendi bedenimde formül yüzde yüz çalışıyor. “Anılar” zihnimizin bize durmadan oynadığı kötü bir şaka. Sıcak bir yaz gününde arabanın içinden bakarken bir tepenin ardında ve alkolü kadınım yapmışken... O anda arabanın yan koltuğunda belirir kadın iki kere. Sen ona “Mutlu değilim ama özgürüm.” dersin, kadın ağlar... Kadınlar çok ağlar. Ama aynı kadın döktüğü gözyaşlarını derin dondurucuya dönmüş kalbine hapsettiğinde çıkarmaması için dua etmelisin. Çünkü aynı kadın sen ağlarken sana aynı yan koltuktan “Mutlu değilim ama özgürüm.” diyebilir ve sen kendi sebep olduğun gözyaşlarının nasıl keskin bir kılıca dönüştüğünü anlayamazsın. Kelimeler, bazen gerçekten denilmek isteneni asla anlatamıyor. Belki de bu yüzden Küçük Prens’teki şu sözü hep çok sevdim: “Gerçeğin mayası gözle görülmez.”