İnsanoğlu, her şeye garip anlamlar yüklediği gibi aylaklığa da derin anlamlar yüklemiş. Hristiyanlık yasaklar, aylaklar cezalandırılır. Allah boş duranı sevmez, bum bum bum. Ben de sevmem aylaklığı ve bana zarar verecek, beni cezalandıracak her şeyi büyük bir keyifle içmem gibi onu da gövdeme katarım. Aylaklık, Yusuf Atılgan'ı severim. Kaç defa okudum, her tarafını adeta bir sipere çevirdim kitabın. Güzel kitap, Augustus'un hakkı Augustus'a ama övünülecek bir tarafı yok C.'nin değil mi Groschen? Yanılıyor muyum? Bir edebi eleştiri yapmadığım kalmamıştı, günümüz insanı kendiliğinden herbokologdur. Bundan büyük bir keyif duyar ve bilmediğinden korkar. Bunu genel bir korku şeması çizmek için değil, bilmemek olmaktan korkar. Aslında bilmez, korktuğunu da bilmez. Sadece konuşur konuşur konuşur. O yüzden hiçbir yazı 500 kelimeden uzun olmamalıdır. -Enflasyondan arındırıldığında zaten tüm fikirler değer kaybeder- En ala fikir, 500 kelimeyi bırakın, bir cümleye bile sıkıştırılabilir. Kravat: boyun eğmek, Komünizm: toplu mastürbasyon. Omlet: Ezen ezilen ilişkileri üzerine yavru çorbası. İşte size üç örnek. Ne gerek var uzun uzun metinlere, bir tuğlaya benzer karşımda 19. Yüzyıl Siyasi Tarihi. Halbuki 20 kelimeye sıkıştırabilirim onu. Ancak bunu yapmayacağım, entelektüel yeteneklerimi sunmaktan çekiniyor değilim. Sadece bunu salt bir ukalalık olarak görüyorum ve ukalalara bayılırım. O yüzden yapmamak gerek. İcat yapmak yasak, ukalalık da. Yasak olduğundan tatlı olmalı. Ama bunu aylaklık yapmak için değil, kızgın saclar üstünde koşuşturmak için söylüyorum. Bugün yine kötü haberler aldım. Boynunu keseceğim ineğin, kanını içmeme izin vermediler boynundan. Neyse dilekçeler gereksizdir, sonuç getirirler ama gereksizdirler. Olan olmuştur, olmayan olmamış. Ve olmayan şeyler yüzünden acı çekiyorum. Biz, Biz, Ben? Her biz yazdığımda arazimden bir parsele el koyuyorlar, puanımı kuruyorlar. Halbuki bağırmak istiyorum Sarhoş Gemi'nin güvertesinden. ''BEN BİR BAŞKASIDIR''. Kısa cümlelere büyük bir sevgi duyuyorum. ''Yıkmak, yaratmaktır'' Hiçbir şey anlamadım bu cümleden, ne kadar da güzel! Ne kadar da derin! Kısa cümleler, büyük fikirlerin ufak namlularıdır. Asıl hasarlar bunlarla verilir, üç gezi önemsizdir yıldızlardan yıldızlara ile bitmedikçe. Veyahut ne bileyim, tüm kitabın altını çizmeyiz ya! Bunları tanımlamak gereksiz, ve fazlasıyla cüretkar. Çünkü tek gözlüklünün biri dedi, ''ben eşittir ben olmayan''. Felsefecilere yaptığımız gibi gülmeli miyiz? Bekleyelim, ben eşittir ben olmayan... Ben eşittir ben olmayan. Diyalektik diyorlardı sanırım palyaçolar. Hiç anlamadım diyalektikten, belki budur öfkemin sebebi. İnsanoğlu her şeyin sorusunu neden sorusunda arıyor. Ben sorgulamam, sorgulayamadım. Sorgulamadığımdan belki bir yatağa ayaklarımı uzatıp rahatlıkla yudumluyorum ayranımı. O yüzden başka bir açıdan bakmam, sorgulamam. Her şey sahicidir. Olan vardır, olmayan yoktur dediğim gibi. Bir olayın arkasını düşünmek gereksizdir, sadece insanı yorar. İnsan birkaç işlem dışında kendini çok yoruyor. Dediğim gibi bu kadar yorulmaya gerek yok, kısa yaşamak daha iyidir. Uzun bir hayatı, kısa bir şekilde yaşamak. Ancak bilim insanlarının ufak yazılarını zevkle takip ediyorum, her şey son iki yüz yılda olmuş. Bu çok garip, geçmiş insanları aylaklıkla suçlasak mı? Neden bu kadar demokratik oldu yazılarım? Ben konuşurken hiç ses istemiyorum artık. Buna dayanamıyorum. Kalan her şeyin nasıl olacağını da sen düşün değil mi Groschen? Bugün çok konuşmayacağım, her gün biraz. Toplam çok. Konuşmayı sevmem zaten ''ben sıradan bir adamım'' demek zorundayım dışarda, Lili sallarken rengini bilmediğim saçlarını.