Madem bir şeyler dinliyorsunuz, bir şeyler bilmelisiniz benim hakkımda. Kendimi tanıtmak bir reklamdır, dolasıyla sahtekârlığı barındırır. Biraz öyleyim biraz böyle işte. Wilhelm Reich'dan alıntı mı yapmalıydım? Bu değilim şu değilim diye? Sanmıyorum ben de bir şeyim, bir kimliğim var üstünde bir şeyler yazılı. Ben seçmedim ama çoğunu yine seçerdim. Kendimle garip bir gurur duyuyorum, sivri dilimin sebebi bu olmalı. Aslında öyle kenarları olan bir adam değilimdir, özgür olmak... Özgür olmak her insan gibi benim de en uç noktalarımı dışarıya çıkartıyor. Bir meyveyi soymak gibi, dışarıdaki toplumla katılaşmış, kabuksu yapıyı söktüğünüzde içimdeki grev çivilerini kolaylıkla görebilirsiniz. Ama açmamalıyım sanırsam kendimi bu kadar, benim bu darmadağın halimi bırakıp da nereye gideceksiniz sonra? Belki de şimdi gitmelisiniz. En çok ''sanırım'' kelimesini severim. Bu insanın en büyük silahıdır ancak insanlar ''kesin ve kararlı'' -Aman Allah'ım ne de güzeller- gözükmek için bu kelimeden sakınır. ''Atıyorum'' demek aslında ''sorumluluğumu atıyorum'' demektir. Saygın yazarlar bunu dipnot safsatası ile yapar. Bakın hayatın şifresini veriyorum ve hiçbir dipnot kullanmıyorum. Ama ben de sahtekârım, alıntılarım kendi güçsüzlüğümü kapatmak için. O yüzden benimle bu yolculuğa devam edeceksen Groschen, bana güvenmemelisin. Peki yalan nedir? Spekülasyona açık her şey, yalana açıktır. Yani para, devlet ve tarih... Büsbütün yalandır, Ekonomi bunun en büyük örneğidir. Bir gün içinden lağım fareleri çıkarak patlayacaktır. -1873, 1929, 1974 ve 2008- Ancak burada işçilerin kurtuluşunu değil sadece bazılarının sefaletini görüyorum. -Her şeyi yıkacak olan ben miyim acep?- Ben de bu sefaletin bir parçası olabilirim, ancak karşı tarafta oturup onlara gizli ve içten içe gülen bir acımayı da taşıyabilirim suratımda.-Zaman bilinmezdir- Kendi kaderimizi biz mi çizeriz? Ben buna inanmıyorum, güçlü bir el var. Biz bu eli ancak yönlendirmeye çalışabiliriz, bunu dini referanslar ile söylemiyorum. Ve genelde gideceğimiz yere gideriz. Söylemiştik olan olur, olmayan olmaz. Olacak olan olur, olmayacak olan olmaz. Ve insan hep olmayacak olanı ister, olacak olanı istemesine gerek yoktur zaten olacaktır. Bunu salt bir determinizm ile söylemiyorum ancak herkesin kendi kaderini tayin hakkı bir saçmalıktır. Tarih boyunca milyarlarca belki yüz milyar insan hiçbir şey değiştirmeden, bir şeylerin sadece bir parçası olarak yaşamış ve ölmüştür. Topluluğa uymayı bir kutsallık mı saymalıyız? Frankfurtlu görmesin bunları, acı kahkahalara gülerdi. O yüzden bir partinin üyesi olmayı aklımın ucuna her getirdiğimde ürperirim. Bir topluluğun parçası olmak bana bazen acizce geliyor, bazen ise soylu bir görev. Sanırım yaşımdan dolayı, evet burada hem herkesim hem hiç kimse ama benim de bir yaşım var ve geçmiş bir yaşantım. Neyse ne demiştik kendimizi bu kadar açmalı mıyız insanlara. Manifestovari dilimle kolay olmuyor, duygular radikal değildir. Emin olun, vatanseverlik de aşk da düşündüğümüz kadar radikal değildir. Düşünüyorum da uğruna dağları deleceğim, ummana naçiz bedenimi atabileceğim kimse yok. Ama kovalarım çağırsa beni etekleri. Eşkâlimi açıklamaya alfabe bile gerekmiyor. Size beni tanımanız için ufak bir tarif. Yola çıkın, ilk değil sokağın ikinci bakkalına gidin. Sonrasında önünde biraz bekleyin, oradan geçen herhangi bir kişi işte. Bugün yine bok püsür tarih ile uğraştım, tarih dediğim gibi bir yalandır. Şüpheci Thomas gibi parmağımı sokmak istiyorum tarihe, onun yalanlarını tükürmek gerçeklerin üstüne. Bir şeyin değişmeyeceğini biliyorum, bir yalanı daha az yalan olan ile değiştirmek topluma faydalı bir iş midir? Bunu düşüneceğim.