Gözlerini seyrederek okuyacağım, bil !

Birimiz cümleye girecek...

'İlki imrendirececek bir kelam aranıyor sona varılmazmış gibi' diyeceksin veya 'pardon bakar mısınız ?'

Bu soru hamile bırakıcak bir kaç cümleyi daha.

'Konuşulmak istense her yerde konuşulurdu' diye hayıflanılıcak.

Her kızılan eyleme ilk defa olduğu gibi minnet duyulacak, anlaşılmaması bir kenara...

'Şimdi ise çok geç' diye geçiştirmeler bir yana 'iki çay vardı bizim!'


Cevabı alınmayan tek soruyu ipince bir oğlan 'şeker de getireyim mi ağabey ?' diyerek bir sorunun daha cevapsız kalmasına sebep olucak.

İşte cevabı diye sunulan taşmış rujdan fırlayan kelimeleri duymuyorum.

'Uçuk bir hikaye mi bu ? ' denildiğinde kinayeli bir sabahta aynı ruj taşkınlığı vardı dudaklarında...

Ben değildim...

İsteğini bilsem zaten son durakta inmezdim...


'Süre gelen her yaşamı düşlerken ayağı takılan zaman mefhumuna: 'Çayları ben

öderim' dendi.'

Minnet kelimeleri savrulurken sinelere, 'şimdilik ölmüne kadar hayattayım!'

Arkasından var gücümle seslendim...

'Sadece iki çay vardı bizim ağabey'