Sarı renkli tüyleri olan bir köpek, sudan sıçrayan balık heykelli havuzdan su içti. Üç küçük kız yıkık dökük eski iskelenin kalıntıları üzerinde bağrışa çağrışa oynadı. Çelimsiz bir ihtiyar zevkle cigarasını tüttürdü. Adamın hatrından belki de dünya üzerinde geçirdiği nice günler, aylar, yıllar geçti. Yüzünde yılların yorgunluğunun izlerini taşıyor. Yine yılların alışkanlığı, takım elbisesini giymeden inmiyor merkeze. Gözlerinde kalan son damla ışıkla öylece oturup cigarasını tüttürüyor. Saldığı her dumanda bir hatıra var. Karısını ilk defa bir imecede görmüştür mesela. Sorsan o an kaynar sular akmıştır yüreğinden aşağı. Görmemiştir böyle güzelini köyde hiç. On yedi yaşında bir taze fidan. Ömrünü vermiştir ona. 5 çocukları olmuştur mesela, beraber bin bir emekle büyüttükleri. Sorsan nice yıllar tırpan sallamış, fındık dallarının arasında kaç defa uzanmış soğuk soğuk ayranı içtikten sonra. Sayısını kestiremez taşıdığı fındık çuvallarının. Çektiği fakirlikten de yakınmaz. Tarlada kazma vurmaktan, bahçede fındık toplamaktan elleri, dağ bayır gezmekten ayakları nasırlıdır. Yüzü solgun ve kırışıklarla dolu. Yüreğinde bir gençlik özlemi vardır. Bir özlem de ömrünü paylaştığı karısınadır daha geçen sene toprağa koyduğu. Bir kızı vardır yanında diğerleri hep başka başka şehirlere gitmiştir de arada arayıp hatrını sormayı ihmal etmezler. Tatillerde gelirler yanına. Ortanca oğlu ısrar etse de köyünden, ata toprağından ayrılmak istemez. Burda doğdum burda ölürüm der hep. Kuşlar cıvıldaştı. Bütün bunlar olurken araçlar bir o yana bir bu yana geçişti. İnsanlar yürürken konuştu. Dört kişilik bir kız arkadaş grubu kumsala doluştu. Uzaklarda bir adam denizin hemen kenarcığına kuruldu. Derken yaşlı ve çelimsiz adamın elinde yine bir cigara tutuştu.


Ben bekler, dakikalar geçer; karşımda oturan, rengi iyiden iyiye solmuş takım elbiseli adam da cigarasını içerken olanlar bunlardı. Ama tahminimce ben gittikten sonra da o yaşlı, çelimsiz ve solmuş takım elbisesiyle bankta dünya umrunda değilmişçesine oturan adam bir cigara daha yakacak.