Tout vient à point à qui sait attendre
Hayat önümüze çıkarttığı fırsatları değerlendirmek için bir ruh katmış içimizde bir yanını arasın diye hep, yarım doğan. Belki elimizde olan sıfır, baştan başlamak icin hiçbir zaman geç değildir demek bu. Bir defa saymak adına adım atarsan mutlak devamı gelir. Öyleyse simdi kollarını kocaman açan bu derinliğe merhaba demek ister miydin? Uzun zamandır yüreğinde kalan buruk bakilik bir yanı çiçek açan bir ağaca dönüyorsa eğer, burada tam olarak içinde; hayat veren o güç tarafından iki yanını kıvırıyorsa dudaklarını sevincin… Beklemediğin bir yoldan beklemediğin bir ağırlık, tam olarak oturuyorsa nefsinin üstüne. Ne denilebilir ki, kör zaafım gözlerini açsın da seninle karşılaşsın, değer gibi bu gözler, gözlerden akacak yaşlara değil paha; hepsini birer inciye dönüştürecek o nizama dokunmadım henüz ama dokunsam titretir mi karanlık yoksa baki midir yüksekliğin; aklına, diline, hürlüğüne, ışıltına dolanırsa derinlerim, tutulur mu dizeler çoşkun diline aşkın. Tutunmak değil belki, yerini yadırgamayacak bir kuşun gelip evini bulduğu o dal misal. Bunu hissedebilmek. Hissettirmek. Karanlıkta oturup yıldızlara da baksak, aydınlıkta maviye de… hepsinin masalı ayrı, hepsinin dili farklı. Ben ki senin dilini anlarım lisanın lisanım. seni bir yazar bin dolarım. Yaşam denilen sahtelikte bir gercek isterse beden, ruhuna bir kaftan biçmeyi ve onu giydirmeyi ben bilirim, ben işlerim
sen, yıldızım benim, yıldızları gözler durursun; keşke ben, sana bin gözle bakabilmek için gökyüzü olsaydım.