Ayrılıkla sözleşir olmuştum

Kaldırımlar ayaklarımda uğulduyordu

Sokaklar nasıl da sonsuzdular

Gençliğim avuçlarımda tozlanıyordu

Dilimin ucundan sızan pörsümüş isimler

Bir eski baharda rengarenk güller

Rüzgarsız sallanıyordu yıllardır

Güneş değil ben batıyordum

Akşam saatinin çizgisine

Ey kahvehanelerin buğulu ağrısı

Yağmurlar geceye ağlıyordu

Göçtüğün dünyadan duyuyorum

Sevginin acıklı kirpiğini

Ağaçlarda tipi hasreti

Gözlerde yanıp sözlerde biten

Avuntular dolusu iç çekiş

Belki de adın göğümden çok

Şarkıları süslüyor.

Ardından kanlı bir nar bereketi çehrende

Kuşlar gövdende birer masal tezgahı

Aydınlığın soğuduğu yeni bir zaman

İki kişilik kanepe

Tepeden tırnağa sesine dönüşen bir ev

Şimdi daha çok sözleşiyorum ölümle...