Bu sıralar gözümde dönen dünya; tıpkı Chungking Ekspress filmindeki o hızlı ve bulanık geçişler gibi.
Karısıyla marketten çıkan uzun burunlu adam ve benim uzun burunları sevdiğimi fark etmem,
Kendini çok beğenen erkek kuaförü,
Boş ve kirlenmiş mama kabı,
Boş ve kirli kebapçı masası,
Annesinin kopyası olan kızın anlattığı şeylere annesinin ağzı açık tepkisi ve benim meraklı suratım,
Mağazanın önünde insanları gözlerindeki ısrarla dükkâna davet eden esnaf...
Yoldaydım ama yolun neresindeydim bazen şaşırıyorum.
Nereye gidecektim? Belki bir saniye kendimi yoklama ve karşıya geçiş.
Bir yerde eleman aranıyormuş.
Hem bay hem de bayanmış. Baydı artık.
Başka bir dükkânda şık gözlükler...
Araya sapıp doğru sahile iniyorum.
Köpekler merdivenlere ve karton kutularının üzerine yatmışlar boylu boyunca.
Çocuklar bağırıyor, onlar bağırdıkça ben kaçıyorum.
Yaşlı bir teyze elinde poşetle ağır ağır yürüyor. Hızlı bir akışın içinde yavaş adımlar.
İnsanlar poğaçanın üzerine serpilmiş susam ve çörek otu gibi konuşlanmışlar manzaram için,
Hepsinin suratına bakıyorum, onlar bana bakınca kafamı çeviriyorum,
Gençler hep neşeli bir ifadeyle konuşurken erişkinler nedense endişeli,
Gençler ağızlarını yayarak ve sallanarak yürüyorlar,
Erişkinler dedikodu anlatan teyze ciddiyetinde ya da ifadesiz.
İki ay önce kuzenime söylediğim sözü hatırlıyorum,
“Keşke ergen bir kız olsam da aptal hatalar yapıp ağlasam.”
Foça ile İzmir arası her günkü gibi o yoldan eve gidiyorduk
Halam yoğun bakımda ve ölüm döşeğindeydi
Beynim dolmuş taşmış, ne yapacağımı bilemez haldeydim
Kuzenim derin bir nefes aldı ve “Aynen,” dedi
Dün gece gördüğüm rüyamda yine bir cenaze vardı,
Biri bana “Bu kaçıncı?” diye soruyordu.
Hastanenin mide bulandırıcı atmosferi vardı
Loş bir ışığı vardı
Her yer siyah ekranla dolmuştu
“Geçmiş olsun Türkiye” yazıyordu
Deprem olduğunda halam henüz odadaydı
İki acıyı aynı anda yaşamıştım
Her defasında Elbistan’ı düşünüyordum
Annem oradaydı çünkü
Öleli on sekiz yıl olmuş olsa da
Bunun için utanıp halamın durumunu öğrenmeye gittim devamlı.
Şimdi tüm yaşananlar
Bağırmalar, savaşlar, ağlamalar, Foça’daki ev...
Önceden okuduğum bir hikâye ya da izlediğim bir film gibi.
Kafeye giriyorum ve her zamanki masaya oturuyorum
Anılar o hızlı akışı yavaşlatmıştı
Filtre kahvemi istedim
Kalemimi ve defterimi çıkarıp bambaşka şeyler yazdım.