Üç defa.. Ve ayaklarımın yerden kesileceği yaşlarda bileklerimin hangi umutsuzlukla kesildiğini unutuyorum. Üç defa.. Yaklaşıyorum soğuk ve pürüzlü duvara. İçerideyim. Sanırsam şu köşe ben dünyaya gelirken, şu köşe de ben dünyaya söylenirken yıkılmıştı. Toplasam iki, toplamasam üç köşesi var benim duvarlarımın.. Yaklaşıyorum şimdi ve unutuyorum bilindik yüzleri.. üç defa.. Dörde niyetlendiğim günlerdeki çocuksu tarafımı anımsamaya çalışıyorum. Sahi ben ne zaman üstümden çıkardım ikircikliyken giydiğim o yeşil hırkayı. Ne zaman devirdim yirmi bir yılı, emeklemeyi yeni öğrenmiş hayallerimin gölgesinde. Babamı hayranlıkla izlemeyi, annem için her gece ayet-el kürsi okumayı, ertesi gün mavi önlüğümün üstüne hangi renkte toka takacağım diye endişelenmeyi, ilkokulda montunu montumun üstüne asan çocuğun koşarkenki adımlarını, okul çıkışı sıkıca evimin yolunu tutuşumu; ben ne zaman unuttum. Ben unutmaya çalıştıkça kendini bana hatırlatan o üç düğüm.. üzüntü desem melâl kelimesi dokunuyor dudaklarıma. Öfke desen şairin dediği Ömer öfkesinin a’sı yok bende. Ama acı denilince duraksıyorum, çünkü çok net hatırlıyorum iskeletime bakarken nasıl bir tiksinti duyduğumu. Kaburgamda parmak izlerim değil ama hatrı sayılır kırıklarla bir kasım günü aynaya hangi körlüğümle bakakaldığımı, hatırlıyorum.. Günlüğümün üçüncü sayfasını noktayla nasıl sonlandıramadığımı, iki noktanın sendelemesini hatırlıyorum. Ne eksiltili bir cümle ne tamamlanmış oluyorum. Bulandırıyorum zamanı duvara her yaklaşımda ve üç defa..

Şimdi bir bir dökülüyorum zihninin o arka odalarına. Evet hatırlıyorum. Ne zaman incir yesem gece çökecekmiş gibi olurdu üzerime. Neden ağzıma incir süremediğimi hatırlıyorum. Bir kış günü radyonun tekerleklerini gelişigüzel çevirirken rastlaştığım o şarkıyı ve o şarkıyla aslında birbirimize ne kadar çok benzediğimi hatırlıyorum. Sıkıca tuttuğum kurşun kalemimin işaret parmağımla orta parmağımı nasıl ıskaladığını, henüz yerden bir metre bile yükseklikte değilken gökyüzünün boyumun neresine geldiğini, kızaran sol yanağımın bir tokattan yahut utançtan mı kızardığını hatırlıyorum.

Yaklaştım biraz daha. Üç defa.. Yaklaştıkça soğuyorum ve bu soğukluk bana büyüyünce ne olmak istediğimi bile unutturuyor. Şimdilerde en çok yerçekimine şükrediyorum. Sahi hiç düşmeseydik kalktığımızı nasıl hissedecektik. Düşüyorum ve dörde niyetlenmiyorum. Gökyüzü boyumla rastlaşmıyor artık. Yeryüzüyle tanışıklığımın da üçüncü günü değil. İki nokta. Yan yana..