Gölgelerimde, silüetlerimde ve hayalet olan varlığımda aradım, aradım, aradım. Var olmak, varlığınla bütün olmak hiç bu kadar zorlayıcı olmamıştı. Sabahları göğün mavisi, akşama yakın mora çalan rengi. Yüzüme vuran incecik bir meltem ve vapurun kalkış sesi. Vakit geldi, kalkıyoruz. Kendimi bıraktığım engin dalgalar üzerinde süzülmeye gidiyorum. Vapur kalkıyor; incecik meltem, yüzüme tokatlar indirmeye başlıyor. Dinginleşmek için belki de böylesi gerekiyordu. Ya da içindeki çığlıkların yüzüne vurmasıydı tüm bu rüzgar kargaşası. Gözlerimi ufka diktiğimde, göremediğim çizgi kadar belirsizdi kişiliğim. İncecik bir çizgi kadardı yaşam. Göremediğim ufuk kadardı ölüm.